Bu Blogda Ara

30 Eylül 2010 Perşembe

Elimde fırça herşeyi kırmızıya boyadım

gözlerinden seçtiğim yıldızlar
dilimde gizlenen kıvılcımlar
akşamın kör karanlıgından
sabahın gün atımına dek

-kırıyorum yönümü
yalnızlığa-

gece başlıyor dudağımda
dudaklarımı ısıtırmısın
kiraz kırmızısı dudaklarında
kelimeler kadar oynak
heceler kadar kıvrak
kötümser rüyalar iç çekiştiriyor

-uykularımda-

senin adımların gidiyor
saat kadranımda
zamana bakmak istemiyorum
silsile duygularımla eylemdeyim

-sevmekle sidik kokan
nefret arası-


sıfırlanan dolara endeksli
sevgiler seyrederken gözlerinde
dokun bana son bir kez
kıvrımlarımda yol alsın
hissiz parmakların

-intihar et içimde
bakire yüreğimin ilk sevgilisi-

öyle sıradan bir an'ın

hecelenirken dilde sözcükler
bakire hayat geceye satılıyor
bedenimin ağır tonunda
dilinin ıslaklığıyla
tarife gelmez

-yalancı sözcükler-

senli duygularım seviştikçe
en mahrem düşünceler içindeyken
deklanşör sonrası fılaşın parlamasından
arda kalan yüzünü çizdim her yere

-utansın çıplaklığından
sözlerim dokundukça-

tüm düşlerimin vesikası işleniyor
bir parantezin içinde
bir keman taksimi eşliğinde

-kırık bir plak gibi-

biz aşkın şiddetine esir olmuş
kör ebe oynuyoduk

-intihar gölgesinde-

şehvetin öznesi oldun tenimde

koluma taktığım
kahpe kırıtmaların
iç gıcıklayıcı serüveni gibi
yağmurun tıpırtısı işler yüreğime

-bir senfoni
şimdi kulağımda-

karaktersiz gecelerde
bir yay gibi gerginken
kurumuş ruhuma
döl yağmurları serpen 'sen'
inkara yertenirken dilin

-bakire bir telaş
kasabanın kıyı şeridinde-

bedenim tahliyesini istiyorken
yasak bir peronda
becermeye çalışırken sevişmeyi
ansızın geceyi bölen
çıngıraklı kadın kahkahası
karanlığın kollarında haykırıyor

-bir sevişmenin
sahte vebali gidişlerinde-

inlemelerin sessiz harfsizleştiği
geceden sıyrılır eski bir çığlık
telaşlı ayak sesleri eksilir birer birer
oysa şehir karanlığı giyindiğinde
kaybetmiştir bakirliğini

-kokulu gecelerin
ıslak bedenleri
utangaç bir gecenin
bacak arasında-
gecenin sessizliğinde
kırbaçlanan çocukluğum bir yanda
tecavüz ettiğin duygularım bir yanda
ardı arkası kesilmeyen sevişmelerimiz

-dilimin ucunda
yankılanır-

aşifte kadının kucağında

ateşi yakılmamış arzuların
hiç okşanmamış gözlerini
bir çocuğun şaşkınlığıyla
arzuyla aralanan dudaklar gibi

-ben vaftiz
ediyorum fahişeleri-

beynim duygularımı
büyük bir hiddetle becerirken
aklımla düşlerim usulca yer değiştiriyo
bedenim iyice kıvranıyor
kirlenmiş yatakta
sil makyajını masken düştü

-sevişir gibi
yaparken-

gizlenmiş bir yaşamın mecburiyetindeyim
taş duvarlar arasında
tıpkı sokakta oynayan çocuklar gibi
duygu patlamaları yaşarım

-alemci sokakların
ucuz fahişelerin koynunda-

erotik bir geceden
duşta bulurum kendimi
ben hala seninle sevişiyorum
sensiz gecelerimde

-hayal bile olsa-

erkekliğimi hissettiren kadın

tüm bekleyişlerin gölgesini yırtarak
gecenin en yalnız saatinde
çırılçıplak kalan bedenim
ip ucunda sallanırken
ruhumu sürüyorum

-ruhsal bir tecavüze-

jelatine sarmalanmış
şişme bebeklerimle
bir erkek çocuğu gibiyim
günahların boynunda

-aşkların yükünü
jelatinin ardına gizledim-

çürümüş düş kokulu odalarda
sefer teknesine atlayıp
ayaküstü korkuluklara tutunup
teninin sıcaklığı düştü tenime

-ıslat dudaklarımı
rengini bulsun gece-

anne bak yine sırtımdan vuruldum...

seyrine daldığım bir gece vakti
sevişmeme kaldığım yerden devam ettim
gel-gitler yaratıyorum bedenime
bir küsüp bir barışıyorum

-gerçek aşkların karşısında-

kadehler içinde acılar arasında
üstüne kusarım bu kentin
kah suskun kah heyecanlı beklemekteyim
sözün özü özürlü bir ruh hali benimkisi

-çünkü bu son sahne-

içki kokan bir ağızdan
acıyor yüreğim
hadi bir masal anlat bana
bugün benim hüzün günüm

-senin kucağına
şefkatine hasretim annem-

kayıp günlerin akşamında
acıyor yüreğim
dudaklarım seğiriyor
gözlerin geliyor aklıma

-dünya bir ihanet
haberiyle çalkalanıyor-

14 Eylül 2010 Salı

tenimde parmak izlerin

alkol tadı damağımda kalmışken
sevdayı anımsatan günbatımında
kızlık hallerin gelir aklıma
bir karış boyanın altında gizlenmiş
gecenin gölgesindeki
sevişmelere aldırmadan
tüm uzuvlarımı buduyorum

-loş ışıkta
gölgen beliriyor-

hayal gücümü tüketen
gölgeli yanılsamalar dolanırken
birileri zifiri beyinleriyle
gecenin bacak arasında
mahreminde fısıldıyor
zekatı verilmemiş bir ihtilal gibi

-kalçalarını sallıyor-

gölgeler görünmez oldu ilk kez
üçüncü sınıf otellerin
günah kokulu odalarında
gece ağır ağır inerken
ay ışığı oynaşırken saçlarınla

-benim acılarım
senin orgazmın olsun-

karanlık bir sabahın ışıklarında
sokaklarda aklı tecavüze uğramış
mahallenin köşe başında
esmer kedilerin gözlerinde

-aşkın garip
yüzü belirdi-

basit bir orospudan
öğrenilen uysal yalanların arasına
yüzünün gölgesi girdi
beynimde çınlayan acı bir çığlıkla
dul bırakılmış bakirelerin
sancılı kapısında

-sevişken zeminlere
kaydım-

yağmur damlaları camımla oynaşırken

şehvetin öznesi oldun
ruhumun sağanaklarında
sevişmenin üstüne
küstah gülümseyişinle
arka fonda görüyorum seni

-ağzımda kalan
eski bir tat-

bekaretini verdiği gün gibi
yanaklarımda bir ıslaklık
sevişmelere aldırmadan
bacaklararası bir sıcaklıkla

-kahpe dünyaya söverken
bir ses okşadı kulaklarımı-

dar bir odada
cenabet duygularla yüzleşirken
vücudumdan kasıklarıma doğru
hafif meşrep notalarla

-tüm izlerin
silinirken-

içimdeki çocuk topaç çeviriyor
hayatın demlenmemiş gündüzlerinde

-fırtına misali-

pembe gülüşler beklerken
ruhunun oynak edepsizliği
hastahane koridorlarında
düşüverdi birden süzülerek