Bu Blogda Ara

22 Ekim 2010 Cuma

bitmeyen sakızın aşkına

şahitsiz bir cinayetin
ayazından düşüyorum
masumiyetinin secdesine
kızlık zarından iffetine barbut yuvarlayan
şeytanın apış arasındaki
cehennemi tükürüğüyle söndüren
mahallenin popüler kızı

-içten dışa dıştan içe-

İşveli şaraba küfür taşırken
yağmalandı kervanımız
bilge yosmaların
ağızlarında yuvarladıkları
bitmeyen sakızın aşkına
rutubette pembeleştirilmiş sevişmelerin
püf noktalarını sor bana

-ama dokunma-

hastaları ile yatan bir
veteriner masalından
düşüyorum yosma bir hikayenin
uçurumlarından başka bir bedene

19 Ekim 2010 Salı

oryantalist aşkın ruh hali...

gece çıplakken tenimde
ölü gölgeler sek sek oynarken kaldırımlarda
tüm aşklara tecavüz edildi
bastırılan iki çıplak teselli gibi

-mavi sevişmelere
at bedenini-

beyaz kağıtlarda kelimelerle seviştim
anı defterimdeki resmini boyarken
zamansız duygu patlamaları yaşarım
aşk soylu bir düzüşme
eylemini gerçekleştirirken

-sıyrık gülüşler
yatağımın başucunda-

kim sevişirdi yalnızlığıyla böyle
herşey ayyuka çıktı
ağız kenarlarında kurumuş spermlerle
bedene bürünmüş

-tek gecelik fermuar aşklar

13 Ekim 2010 Çarşamba

kimi zaman bir cenin kadar çaresiz kaldık...

zihnime bır takım şeyler fısıldanıyor
hiçbir şeye aldırmayan bir şeyler var içimde
bedenim tahliyesini istiyorken
başıboş bir hayvan gibi

-ruhumdan gelen haykırış-

buzun altında kısılı kaldı
insanların yüzleri kırılıp dağılıyor
kendi aykırılığında

-aşkın acıya
dönen gölgesi-

hissetmek zorunda olduğun
bir şeylere uzanıyorsun
hiç olmadık bir zamanda
hiç olmadık bir yerde

dokunur elin tüylü dudaklara
aşk sözcükleri dökülür
esrik ve sarhoş

-ağlamaklı bir kadının-

iç çamaşırı kadar beyazdım
bu gece yüreğimdeki seni
kanı çekilmiş dudakların
ihtirasına sunacağım

-hafif meşrep notalarla-

karanlığın hışırtısı
yeni yetme hüzünlere gebe
diyetimi kendi kendime ödüyorum
ergenliğimin fahişelerini özlüyorum

-dokunuyorsun dokunuyorum
ve
utangaç bir fahişe oluyor gece-

The End

bir ressamın tuvalinden
üstü açık bir utanç yanaşıyor yanıma
İki el bir dil zevkinde

-sen gidince-

gece dokunurken çıplak tenime
utangaç bir gecenin bacak arasında
ağzımda şımarık çocuk çikleti

-terkediş sahnelerinden kalma-

bir depresyon sonrası
dolaşıyorum kelimelerin arasında
koğuşundan kaçıyor dilim
kimse dokunmasın bana

-benim oyuncaklarım kelimeler-

biraz daha uzaklaşıyorsun içimden
bense sevişiyorum seninle
üstümüze düşmüş kelimeler
okeye dönüyordu

-bakire yüreğim-

narsist ruhunla oynaşmak...

yağmur damlaları camımla oynaşırken
elimde fırça herşeyi kırmızıya boyadım
tek kişilik bir yatakta
aşk süsü verilmiş bir yalnızlık

-siyah gece-

beynimde muamma
paragraf gölgesinde
kimse bilmez
yatağımdan çıkmadı gölge yüz

-ulumaya en müsaitken-

ıslanıyorum anne
sessizliğin mührü altında
göbek bağımdan hayatım sızıyor
rüzgar misali vururken kayalıklarıma

-bir boşalma seansı-

düşlerim dört yanımda
çirkinleşiveriyor
bomboş dar sokaklarda
sensizlik hırpalarken bedenimi

-merhametim kaldırım
sürtükleri gibi -

30 Eylül 2010 Perşembe

Elimde fırça herşeyi kırmızıya boyadım

gözlerinden seçtiğim yıldızlar
dilimde gizlenen kıvılcımlar
akşamın kör karanlıgından
sabahın gün atımına dek

-kırıyorum yönümü
yalnızlığa-

gece başlıyor dudağımda
dudaklarımı ısıtırmısın
kiraz kırmızısı dudaklarında
kelimeler kadar oynak
heceler kadar kıvrak
kötümser rüyalar iç çekiştiriyor

-uykularımda-

senin adımların gidiyor
saat kadranımda
zamana bakmak istemiyorum
silsile duygularımla eylemdeyim

-sevmekle sidik kokan
nefret arası-


sıfırlanan dolara endeksli
sevgiler seyrederken gözlerinde
dokun bana son bir kez
kıvrımlarımda yol alsın
hissiz parmakların

-intihar et içimde
bakire yüreğimin ilk sevgilisi-

öyle sıradan bir an'ın

hecelenirken dilde sözcükler
bakire hayat geceye satılıyor
bedenimin ağır tonunda
dilinin ıslaklığıyla
tarife gelmez

-yalancı sözcükler-

senli duygularım seviştikçe
en mahrem düşünceler içindeyken
deklanşör sonrası fılaşın parlamasından
arda kalan yüzünü çizdim her yere

-utansın çıplaklığından
sözlerim dokundukça-

tüm düşlerimin vesikası işleniyor
bir parantezin içinde
bir keman taksimi eşliğinde

-kırık bir plak gibi-

biz aşkın şiddetine esir olmuş
kör ebe oynuyoduk

-intihar gölgesinde-

şehvetin öznesi oldun tenimde

koluma taktığım
kahpe kırıtmaların
iç gıcıklayıcı serüveni gibi
yağmurun tıpırtısı işler yüreğime

-bir senfoni
şimdi kulağımda-

karaktersiz gecelerde
bir yay gibi gerginken
kurumuş ruhuma
döl yağmurları serpen 'sen'
inkara yertenirken dilin

-bakire bir telaş
kasabanın kıyı şeridinde-

bedenim tahliyesini istiyorken
yasak bir peronda
becermeye çalışırken sevişmeyi
ansızın geceyi bölen
çıngıraklı kadın kahkahası
karanlığın kollarında haykırıyor

-bir sevişmenin
sahte vebali gidişlerinde-

inlemelerin sessiz harfsizleştiği
geceden sıyrılır eski bir çığlık
telaşlı ayak sesleri eksilir birer birer
oysa şehir karanlığı giyindiğinde
kaybetmiştir bakirliğini

-kokulu gecelerin
ıslak bedenleri
utangaç bir gecenin
bacak arasında-
gecenin sessizliğinde
kırbaçlanan çocukluğum bir yanda
tecavüz ettiğin duygularım bir yanda
ardı arkası kesilmeyen sevişmelerimiz

-dilimin ucunda
yankılanır-

aşifte kadının kucağında

ateşi yakılmamış arzuların
hiç okşanmamış gözlerini
bir çocuğun şaşkınlığıyla
arzuyla aralanan dudaklar gibi

-ben vaftiz
ediyorum fahişeleri-

beynim duygularımı
büyük bir hiddetle becerirken
aklımla düşlerim usulca yer değiştiriyo
bedenim iyice kıvranıyor
kirlenmiş yatakta
sil makyajını masken düştü

-sevişir gibi
yaparken-

gizlenmiş bir yaşamın mecburiyetindeyim
taş duvarlar arasında
tıpkı sokakta oynayan çocuklar gibi
duygu patlamaları yaşarım

-alemci sokakların
ucuz fahişelerin koynunda-

erotik bir geceden
duşta bulurum kendimi
ben hala seninle sevişiyorum
sensiz gecelerimde

-hayal bile olsa-

erkekliğimi hissettiren kadın

tüm bekleyişlerin gölgesini yırtarak
gecenin en yalnız saatinde
çırılçıplak kalan bedenim
ip ucunda sallanırken
ruhumu sürüyorum

-ruhsal bir tecavüze-

jelatine sarmalanmış
şişme bebeklerimle
bir erkek çocuğu gibiyim
günahların boynunda

-aşkların yükünü
jelatinin ardına gizledim-

çürümüş düş kokulu odalarda
sefer teknesine atlayıp
ayaküstü korkuluklara tutunup
teninin sıcaklığı düştü tenime

-ıslat dudaklarımı
rengini bulsun gece-

anne bak yine sırtımdan vuruldum...

seyrine daldığım bir gece vakti
sevişmeme kaldığım yerden devam ettim
gel-gitler yaratıyorum bedenime
bir küsüp bir barışıyorum

-gerçek aşkların karşısında-

kadehler içinde acılar arasında
üstüne kusarım bu kentin
kah suskun kah heyecanlı beklemekteyim
sözün özü özürlü bir ruh hali benimkisi

-çünkü bu son sahne-

içki kokan bir ağızdan
acıyor yüreğim
hadi bir masal anlat bana
bugün benim hüzün günüm

-senin kucağına
şefkatine hasretim annem-

kayıp günlerin akşamında
acıyor yüreğim
dudaklarım seğiriyor
gözlerin geliyor aklıma

-dünya bir ihanet
haberiyle çalkalanıyor-

14 Eylül 2010 Salı

tenimde parmak izlerin

alkol tadı damağımda kalmışken
sevdayı anımsatan günbatımında
kızlık hallerin gelir aklıma
bir karış boyanın altında gizlenmiş
gecenin gölgesindeki
sevişmelere aldırmadan
tüm uzuvlarımı buduyorum

-loş ışıkta
gölgen beliriyor-

hayal gücümü tüketen
gölgeli yanılsamalar dolanırken
birileri zifiri beyinleriyle
gecenin bacak arasında
mahreminde fısıldıyor
zekatı verilmemiş bir ihtilal gibi

-kalçalarını sallıyor-

gölgeler görünmez oldu ilk kez
üçüncü sınıf otellerin
günah kokulu odalarında
gece ağır ağır inerken
ay ışığı oynaşırken saçlarınla

-benim acılarım
senin orgazmın olsun-

karanlık bir sabahın ışıklarında
sokaklarda aklı tecavüze uğramış
mahallenin köşe başında
esmer kedilerin gözlerinde

-aşkın garip
yüzü belirdi-

basit bir orospudan
öğrenilen uysal yalanların arasına
yüzünün gölgesi girdi
beynimde çınlayan acı bir çığlıkla
dul bırakılmış bakirelerin
sancılı kapısında

-sevişken zeminlere
kaydım-

yağmur damlaları camımla oynaşırken

şehvetin öznesi oldun
ruhumun sağanaklarında
sevişmenin üstüne
küstah gülümseyişinle
arka fonda görüyorum seni

-ağzımda kalan
eski bir tat-

bekaretini verdiği gün gibi
yanaklarımda bir ıslaklık
sevişmelere aldırmadan
bacaklararası bir sıcaklıkla

-kahpe dünyaya söverken
bir ses okşadı kulaklarımı-

dar bir odada
cenabet duygularla yüzleşirken
vücudumdan kasıklarıma doğru
hafif meşrep notalarla

-tüm izlerin
silinirken-

içimdeki çocuk topaç çeviriyor
hayatın demlenmemiş gündüzlerinde

-fırtına misali-

pembe gülüşler beklerken
ruhunun oynak edepsizliği
hastahane koridorlarında
düşüverdi birden süzülerek

20 Ağustos 2010 Cuma

tek kişilik bir yatakta...

şeytanın maske taktığını seyrediyorum
sessiz bir yağmur gibi çiselerken karanlık
gece ulumaya en müsaitken
soğuk bir savaş başlatıyorum

-gece kişisel
komplolar üretirken-

şimdilerde yalnızlığınla
oynayan bir çocuk gibiyim
geçmişin esintisini dinliyorum
sokak aralarında
edepsiz bir sevişmenin
zaman aralıklarına sokuşturulmuş

-bedenim çürüyor
sevişmelerde-

hasarlı duygularım
kop koyu karanlığın kollarında
ruhumu sürüyorum oyuna
geziniyorum vücudunda
her gecenin sabahında
dokunmak istiyorum sana

-tek kişilik bir yatakta
ikili sevişmeler-

19 Ağustos 2010 Perşembe

alfabemdeki hüzünlü sözlerden yokluğunu devşirip kendime gidiyorum

namussuz gecelerin alkol tadı damağımda kalmışken
dolgun dudakların suskundu
şarabım ise bitmek üzere sigaranın zaten tadı kalmadı

-hayallerim sigara dumanıma karışmayı sevdikçe
ben bu sigarayı daha çook içerim-

İki satır bi kafiye dışında kartpostallardaki s
oğuk yüzlerden farksız oldum artık
bu yüzden hep başına buyruktur panik atak hallerim

-içimde eski zamanlardan kalma sevişme kokuları-

gece ağır ağır inerken
ışığa kesti her yanım
ben beyaz kağıtlarda
kelimelerle seviştim

-sigaranın külü hiçbirşeyi unutturmaz boşa çaba-

metresi olduğum akşamların belki birinde gelirsin diye köşebaşlarında usulca sokağımıza bakıyorum

18 Ağustos 2010 Çarşamba

beynimde muamma yürüyorum...

çarpık sessizliğin içinde
zikzaklar çiziyor aklım
sokak lambasının titrek ışığı altında
sonra bir şamar atıyorum suratıma

-bir aşk daha
son buluyor-

alacakaranlık sarıp sarmalıyor ufkumu
dudaklarım seğiriyor
anı defterimdeki resmini boyarken
aşk soylu bir düzüşme eylemini soysuzlaştırabilme
melankolikliği şimdi...

12 Ağustos 2010 Perşembe

aşk süsü verilmiş bir yalnızlık....

koyu yağmurlar pencere pervazlarında
sohbet ettiği vakit
seni görünce dokunmak istedim
kirlenmesin diye ellerimi sürmüyorum

-güzelliğini akıtıyorum
zihnimden-

yasak bir peronda
dolaşmaktan korkarken
her kıvrımında
ruhumun tüm maskelerini
geçmişe kilitledim

-bir kağıt mendildir
ceplerde şimdi aşk-

kimi zaman tek
kimi zaman on parça
luanapark aynaları arasında
tanrıyı yalancı şahit gösteriyorum
yapamadıklarıma

-seni dilenirken
gökyüzünden-


2 Ağustos 2010 Pazartesi

bazen cazibeli bazen şaibeli.....

düşlerimi tırnaklarıyla
kanatmaya çalışan kadın
beynimin bir köşesinde hapsettim 'seni'
duman duman hayalin tüter
tecavüzünü bırak şimdi

tanımı yapılmamış yıkımsal
şehvetin öznesi oldun tenimde
görevini tam yapamamış hüzünlü kumaş
ortasından çat diye yırtıldı

bacakların uzadıkça
pantolonuma şevk geliyor
cırcır böceklerinin akşamcılığı
ateş böceklerinin koşuşturması
alkolik bir meteorun hüzünlü intiharı

-melankolik bir kadın sureti
geceye yansıyan-

yatağımdan çıkmadı aşk...

herkesten selamı sabahı
kesmiş bir akşam vakti
derimi yüzsem kurtulurmuyum gölge(n)mden
süslü kokonaların suretsiz adımları

-yaralı gergedanın
çiftleşme yarışında-

kayıp günlerin akşamında
sokak lambalarının loşluğunda
bedeninden harflerim sarkıyor
saat uğur böceklerinin etrafta uçmadığı
bir zaman diliminde

-öptün şeytanın karanlık
dudaklarıyla
acısı bende kaldı tadı sende-

tanrı'dan bir borç almış
dalgasını geçiyor
kadın sevinçler

-her yanım duygudan
yozlaştırılmış etten duvar-

aforoz edilmiş bir akşam vakti
ruhun sentezinde masumları
korkutan adi yaratığa dönüşür varlığım
lambası yanmayan kaldırımlarda

-gölgemi sobelemek
için durmadan koşuyorum-

27 Temmuz 2010 Salı

kırmızı yağmur

Bir geceydi vede artık susmalıydı bütün zamanlar aslında sen gidince içi boş parantezleri doldurup bir kaç deli zaman rengi bildik yaşanır siyahın tonlarında kavuşur an bu kaçıncı düş'üdür imgelerin zikzaklar çiziyor aklım dolambaçsız yollarda bölündükce büyüyor korkularım
günlüğümü buluyorum yastığının altında ve bir yer'inde benden bahsediyorum dört harf iki hece ile öylesine biri diye
içinde bir nottu mutluluğumuz az öz ve kısacık yada bilinmeyen bir kelime idi aşk-yanında yorgun bir acaba gülümsedi usulca-
kırmızı yağmurların kedere yenik düşdüğü günlerdeyim

Kanatsız Meleğim

hiç yokken giriverdin hayatıma senden önce yaşam dediğim anların aslında kendimi bır oyalama çabası olduğunu anladım gelişinde değişiverdi yaşamım beraberınde tüm sıcaklığını tüm coşkunu getirdın donuk hayatıma siyah beyaz olan dünyam artık gökkuşağını kıskandıracak kadar renklı ve gözalıcı senden önce yaşadığım en mutlu anımın senınle yaşadığım en mutsuz anımın yanında utandığını gördüm mutsuzluğumda bile mutluluğu yaşattın bana gözyaşımı paylaşarak aşka en az sana olduğu kadar uzak olan bu yolda kendisine yokuş olmayı başarmış ben artık bu duyguyu yüreğimde taşır oldum tüm asaletiyle sen aşkla arasına kara kilit vurmuş bir kalbin anahtarı oldun kendi anahtarınıda bana emanettın ettın tüm sahiplini bana bırakarak en gizlı bahçelerine aldın beni gönül salıncağında salladın
bir çocuk mısalı bıkmadan usanmadan göklere çıkardın uçurtmalarla yarıştırdın benım için özgürlüğün ikincı adı oldun yokluğunda oda yok oldu gölgen mısalı sevgı deryasına saldın beni elimi tutarak yanımda yürüyerek hiç duymadığım bir güven hissettirdin hiç bir zaman hıssedemeyeceğim bir boyutta iyi ki varsın varolduğun sürecede varolcam burda sana bakan bi kalp var onu yanına al ve sadece içindekilere bak onlar seni sana anlatcak ozaman beni anlıycan

Sen Gidince..

türküyle
Kör bir kalemdim kağıt yığınlarında

Zemin hazırladım kendi intiharıma
Sokak lambasının titrek ışığı altında
Acil şifalar dilemektir yatalak cümlelere
Kirlenmemiş ruhuna...

Gece ulumaya en müsaitken
Hiçbir masraftan kaçınılmadan
Renksiz ismini kıç cebimde sakladım

-sensizliğin mührü altında-

Pamuk şekerini kaybetmiş bir çocuğun şaşkınlığıyla
Bilbordlarda gidişinin afişini gördüm
Göktaşları yağdı ardından...

-bir gün ben de gideceğim-a aşka kekeliyor
Çıplak bir isimle kala kaldım hüviyetimde
------------------------------------------------------------------------------------
Sildim tenimde gecenin bakire kokusu

Kimse Dokunmasın Bana

sokağa fırladığın küvetinde bıraktığın sol bacağından başka enflasyonun da kalmadı artık sineğimsin şimdi bomboş bir odada talihsiz tırnaklarını
sökmektedir telafisi mümkün olmayan zinde acı dikkatsizce buruşturulup bir kenara atıldıktan sonra hali hatrı bir daha hiç sorulmamış bir tuvalet kağıdı
gibi not aldığın son titreme cümlesi lavımdaki sümük
buketiyle de mutluyum artık sana faili mechul ölümler dilerim
sokakların hoyratca sakladığı akladığı tutsak tutup kalebent kıldığı
metrekarelerce platforma sancıyla sığdırdığı sarkastik sır erica
soylu soysuz fıtratında fahişe bir fırtına seni sarkaç saldılar
azgın bakirelikle rahibe bir fahişelik sathına ah nasılda sıkıştın açılıp da kapanmayan pasaklı bir parantezin bakir bacaklarında
plütokraside maskara fakirlikler uzayda dilek tutma sırasında umut ihbar taşıdı
bin soru tek cevap için bin sevgi emekçi yüreğin derdi
acılar bitişikteki ben için sokakta görsem selam yok ona o ben sen de emperyalist sinmez içime gülün rengi kararsız akşam üzerilerine red idi hep cevapları
artık ne halta yarar ki kırmızı maviye açtım kendimi altınkumlar üzerinde
bu çıplaklıkta da yazı yazmak imge cevaplaması andan anlam çıkarma bir de ilham perilerimin kıskançlığı ama buldum sırrını deniz değil
çıplaklık rahatlatıyor insanı

Aslın Saklı Yazılarda

Hiç olmadık bir zamanda hiç olmadık bir yerde geliyor aklıma ansızın ve ben hala sonunu merak ediyorum yarım kalmış bir hikayenin ne zaman aklıma gelse(n) ben hep hazırlıksız yakalanıyorum aşka
sesin rüzgar misali vururken kayalıklarıma beni en çok yokluğun aşındırıyor
sesime senden bulaşmış eski bir şarkı her aklıma gelişimde seni mırıldanıyorum ben
camda kocasını bekleyen arap kadının kızlık halleri gelir aklıma seni sordular sustum-beni sordular sustu(m)n
bizi sorduklarında yüklem çoktan pes etmişti
ben tenhalarda ağlarım yüklem gözyaşlarımı saklar

Siyah Gece

Gezintiye çıkmış bir elin arkasında saklanan bir fahişenin iniltileri
Varlığı yokluğu züriyetsizlerin elinde
Bakire düşleri vardı bir zamanlar onun
Şimdinin et olduğu
Bir boşalma seansındaydı son sözleri
Kandırılmış bir bedenin en işveli halini sarmış
Kim demiş
Fahişelerin duygusu olmaz diye
Kim demiş onlar sevemez üzülmez bir piç için göz yaşı dökmezler diye
En masum onların sevgisi her bi bacak açtıkları yeni yetmelere verirken kendileri
Aklına gelir ilk kendini verdiği sevdiği adam!
Kadının adı geceydi adamın adı karanlık ne zaman ki güneş batsa onların tenleri buluşurdu

Cam Kırığı Sözler....

Karalarken geleceğin beyazlığını
Ruhumun sağanaklarında ıslandım
Nöbetçi sıfatıyla titretiyorum her bir orta kulağı
Sonra bir şamar atıyorum suratıma
Gel-gitler yaratıyorum bedenime bir küsüp bir barışıyorum
Anında buluyorum kendimi
Dilimde ki sürçü lisan kısaltıp cümleleri nokta koyamadığım 'sen'
Kesmeliyim şu kırık cam parçasıyla gırtlağımı -gerçek aşkların karşısında-
Alelacele söylenmiş iki satırlık cümlelerin arkasına gizlenip

Neye yarar sözcüklerin dansı?

The End

Her nefeste gözlerin geliyor aklıma
Serseri voltalarda üşüyor yüzüm
Dokunma çocukluğuma
Gece ve demli çay şimdi yoldaşım
Camlar patlıyor duvarlar yıkılıyor
İki ayrı maske iki ayrı yaşam
Şimdiki aşklar değil aşkı bilmeyen sindiremeyenlerin ruhudur satılık olan
Ve sonunda dünya bir ihanet haberiyle çalkalanıyor

24 Temmuz 2010 Cumartesi

ahh ulan..

ölü doğuyorum bütün birleşmelerde
göbek bağımdan hayatım sızıyor
kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen
her bacak arası mide bulantısını içime attım
gittikçe zorlaşırken nefes almak
gecenin ayağına düşmüşüm

-sevişme sonra-

açma karanlık ağzını
tenim sancıyor
yaşlı kadının bacakları arasında
prezervatiflere bohçalanıp
çöplüklere terkedilen
cenin halinde sürüyor
nefes alış verişlerim

-hayallerim sayende
kütüphane kurdu-

iki bacak arasındaki
ötenazi isteyen çocukluğum
ıskartaya ayrılmış
dilim dilim serzenişler
dallarında ısırılmayı
bekleyen erikler gibi

-günaha akarken vücudumda terin
teninde son ver hayatıma-

iki dudağının arası
dudaklarıma vurulmuş keskin giyotin

izbe sokak arası sevişmelerim

gözleri bağlı sana koşarken çocukluğum
bu kaçıncı sigara sevişmenin üstüne
küstah gülümseyişiyle yaymış kıçını
bir gece yarısı berduş gezmelerinde
suskunlukla başlayıp ihanetle biten
isyanla yudumlanan bir kadehte
beyaza dolandıkça bedenim

-dönüşü yok artık gölgen bende -

bir sigaranın son nefesinde
kaybolurken siluetin
her sabaha karşı bir bakire girer koynuma
tutsaklığının farkında olmayan duygularım
oryantalist bir edayla
her melodide kanıma işleyen acı
iç çamaşırıma geçecek

-benliğimdeki karanlıklar
sarıyor bedenimi-

yokluktan sızdırılmış saatlerdik
apışarası yalnızlıkları
elvedayla dolduran

21 Temmuz 2010 Çarşamba

ıslanıyorum baba...


gündüz ve gece çalıştın didindin
sığmazsın bilirim birkaç mısraya
hatırlıyormusun baba hani bana oyuncak alırdın
bende senin elinden sıkıca tutardım

eskimiş gocuklarım yırtık yamalı pantolonlarım
su alan ayakkabılarım var artık
arka lastiği sekiz çizen bisikletimle
hep yarım kalmış uhtelerinde yaşarken

aha! tam şuram yanıyor

kimselerin kalbini kıramayan babam
bu güne kadar üzüp kırdıysam seni
affet babam sen bu hayırsız oğlunu

-beni boyumdan büyük
o eski ceketten kurtarmanı

çok bekledim

Ah ulan...


ölü doğuyorum bütün birleşmelerde
göbek bağımdan hayatım sızıyor
kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen
her bacak arası mide bulantısını içime attım
gittikçe zorlaşırken nefes almak
gecenin ayağına düşmüşüm

-sevişme sonra-

açma karanlık ağzını
tenim sancıyor
yaşlı kadının bacakları arasında
prezervatiflere bohçalanıp
çöplüklere terkedilen
cenin halinde sürüyor
nefes alış verişlerim

-hayallerim sayende
kütüphane kurdu-

iki bacak arasındaki
ötenazi isteyen çocukluğum
ıskartaya ayrılmış
dilim dilim serzenişler
dallarında ısırılmayı
bekleyen erikler gibi

-günaha akarken vücudumda terin
teninde son ver hayatıma-

20 Temmuz 2010 Salı

Sönük Ocakta Çayın Demini Almaması Gibi

Yüzümden hariç arka fonda görüyorum seni büyüterek
Hangi mahremiyetin mahrumiyetiydi olanları gizlemeye iten
Karanlık bir sabahın ışıklarında
Gözlerimi her açtığımda
Davetsiz misafir gibi karşımda olursun
Seni görünce bu şehir ki bayramlıklarını giyer
Dalıvermişsin aşkların karmaşasına
Ruhuna bir fatiha okuyarak yeniden dirilen ruhumu şarap kokan kundaklara saracağım
Arkamda rüzgar önümde etten bir duvar yüreğime ve aklıma empoze ettiğin tutarsızlıklar
Ben halen hepsinin ötesinde elimin tersini uzatacak incelikte -sana rağmen-
Kaybettim duygularımı
Sorgulamalarım bitti karar verildi
Koyuverdim yaşanacakların koynuna ben beni
Ses vereceğin günün hasretine dayandıran sabrı hücrelerime düşürüp
Bekleme gücünü damarlarıma sızdıran tütün kokan parmaklarıma kalemi tutuşturup
Uzaklara çok uzaklara gülümsememi sağlayan
sana açıyorum gözlerimi her sabah bir bardak çay soğuyor masamda
Gözlerim dalıp gidiyor gözbebeklerime yüzün düşüyor
Sisli bir sonbaharda kaybolmak vardı şimdi hiç varolmamışcasına
Bomboş dar sokaklarda aklı tecavüze uğramış bir muhabbet kuşuyla
Yüksekten atlayıp intihar girişiminde bulunan denemeyim sadece
Aşkı asitleştirip sen yaktın ellerime
Beynim duygularımı büyük bir hiddetle becerirken sevişmeme kaldığım yerden devam ettim umarsız ve nedensiz

Sürgün

Seyrine daldığım bir gece vaktiydi
Ağır gelse de bu hayat çekmek gerekirmiş bilmezleri
Ölüm geldi aklıma neden yaşıyorum diye sordum aynalara
Zehirlendim düşüncelerimde
Not düşmüşler
Dudaklarımdan dökülecekleri duymasınlar diye
Rüzgarda uçuşan savrulan kum yada kudurmuş dalgalar gibi hissettim
Bilenlere bilmeyenlere anlattık
Bir meleği anımsatırken uykudaki güzelliğinle
Makyajlı yalanlardan kaçırdım yüzümü
Namussuz gecelerin alkol tadı damağımda kalmışken
Heybemde kırık dökük aşkın

Ruhuma Sinmiş Derin Dudağından izler

Ben en mahrem düşünceler içindeyken
Kayıp gittiler avuçlarımdan ikişer-üçer
Hep gidemedğim son limandan sonraki durağımsın
Susar sessizliğim astarsız kalır çıplak yanlarım
Ertelenmiş her söz hesabını sorar şimdi suskunluğum
Döner durur düşlerim dört yanımda
Sensizliğin tarifsiz sancısında
Eski bir sevdayı anımsatan günbatımında
Söylenceler tükenir
Bir şarkı gibi içimi sızlatan ve hiç anlayamadım kelimeler dans ediyor beynimde
------------------------------------------------------------------------------------------
Biri istemediği biri tarafından tecavüze uğruyor

Gölge Yüz

Söz geçmiyor artık ne dudağıma ne de dilime
Ezber ettiğimden beri gölgeni
Adınla anılırken bütün mutluluklar
Şahit oldukça martılar
Yüzünü çizdim her yere
Al ıslat dudaklarımı rengini bulsun gece
Yansın tüm düşlerim gecelerim alev alev seninle
Islık çaldım bana baktı
Gitme hecelerle sevişelim
Sana susuyor son sözlerim
Sakladıkça güzelleşiyor dilim
Öyle dilsiz seviş ki benimle
Sana her çarptığında tenim
Her bir yaprakta bir gözyaşı düşmekte
Ben seni yaşarım gölge yüzlüm
Sen olsanda olmasanda aşkın gercek ötesine

Sevişir Gibi Yaparken Yalnızdık

Gözlerinde dinlenen duygularım sendedir
Cebimde renk renk yıldızlar
Çirkinleşiveriyor aynada
Her renkle biraz daha çirkin
Sil makyajını masken düştü
Cebindeki terli banknotlardan ruhuna kıyak çek
Kirpiğinden darbe yedim
Yürüsem yürüyemem bakamam bilirsin
Nasıl da yarım yamalak bir resimsin sen
Azimle yürüyüyordum farkına vararak gerçeğin
Düşüncelerim derbeder aslında
Ne kelime cambazı olmak
Nede hileli kelimeler kullanmak
Cümlesinin foyasını bozardım
Soluksuz ay ışığında düşlerim suskun
Donmuş ölüm edasıyla
Yanaklarımda bir ıslaklık
Sağ yanından akan sulara basmadan
Yaşamın içinde kaybolmak vardı
Yaşamak ağzımda kalan eski bir tat
Orgazmı özlemek muz kabuğu patlamasında öte değildir
Zevk satan düşsel zevkler gibi güvercinlerin çifleşmesi gibi
Katma değer biçtiğin bedenine koca bir hiç bıraktın
Bir aşk daha son buluyor

Bakire Yüreğim

Saçaklı karanlıklar kurulmadan göklere
Sana uzanamıyorum dokunamıyorum
Kudurmuş köpekler gibi
Senden kaçtığımda
Alacakaranlık sarıp sarmalıyor ufkumu
Caddeler yıpranmış yürünmekten
Dönüyor evren etrafında senin
Senli duygularım seviştikçe ürküyor içimde
Mısralarımın gizinde deşifre oldun
Sır fahişeliği yakışmadı sana
İntihar et içimde bakire yüreğimin ilk sevgilisi
Giden gölgene soruyorum
Adını söylemeye yeltensem
Zamansız duygu patlamaları yaşarım
Ucuzladı kafası kırılasıca sermaye sözlerim
Utanma gözlerimden gir içeri
Ellerimiz kendi ritminden uzak
Camların ardında çınlıyor gece
Sessiz bir şarkı olarak dinliyorum gövdeni
Sokaklar değişir artık gelip geçtikçe
Her sokakta ayrı bir sen vardır artık
Alemci sokakların ucuz fahişesisin
Bırak harcansın hayaller beklenilenler
Kalbimiz zihnimiz nefsimiz dar alanda kısır dönemeçte
Diyetimi kendi kendime ödüyorum
Ergenliğimin fahişelerini özlüyorum

Karanlığın Hışırtısı

Gecenin durgun saatleri ateşle seviştiğim tenin
Gözlerime soyunan dilin
Önce saçların birkaç kafiye bıraktı elime
Gece ışıkları çıkarıyor çirkefliği ortaya
Dudaklarım seğiriyor
Işıkların küstürüldüğü şehirde
Ne zaman yüzüne baksam
Gövdemin meymenetsiz gölgesinde
Kalabalık otobüste sıkıştırılmış bir köşede
Umudumu sevişirken görüyorum
Elimde fırça herşeyi kırmızıya boyadım
Aynı yastığa baş koymak zorundaydın her gece bu yüzden
Yoksa bir karış boyanın altında gizlenmiş
Küçücük odalarım var hüznün asılı kaldığı perdeler
Günahsız inlemelerin ritmiyle
Yitirdiğim umutlarımın arasına
Yeni yetme hüzünlere gebe kalmak için
Ben beyaz kağıtlarda kelimelerle seviştim
Karmaşıklıkların içinde batan bir gemiydi düşünceler
Alfabenin en keskin harfleriydi gece
Kalem tutan bir elin titrekliği itiraflara gebedir
Anı defterimdeki resmini boyarken
Tüylerimin işitilmesi güç tınısı öyle ya anlamıştım
Gecenin pezevenkliğinde soluyorsun kirli sokakları

Tenha(n)da Sevişir Müebbet Gölgem

Düştü sonu hesap edilmemiş cümlelerin baş harfi

İçinden geçilip günaha girilen onursuz sevişmelerin balistiği kalibresiz ilahi mermilerin şah damarı

Ruhumuzu kırbaçlayan aşk gelme masum bir yalan geçerdi

Gözlerimizden bulut toplardık gökyüzünden-mavisini satardık-

Kirli hesaplaşmaların kavgaların ırzına geçilmiş umutların yol haritasıydın

Bazen yaşanacaklar söyleneceklerden önce biter söyleyemedikleriyle kalır

Gram ders veriyorsa ayrılığın şerefsizim baş ağrısı niyetindesin

Sabahçılar uyku telaşında süpürgeciler iş başında

Hayatın püsküllerinden tutup çekiyorum en ince yerlerime

Gölgemi sobelemek için durmadan koşuyorum

Nereye asarsam asayım kendimi başımı kaldırdığımda

Hangi yana dönsem dilsiz ve dinsiz bir haykırış

Bir dua ıslaklıgı ile yıkılan bu şehrin duvarlarında

Koca kirli bir tren götürüyor seni tenimden

Ay gölgesindeki sevişmelere aldırmadan ıslak ve kurşuni
sabahlarda

Tiner sertliğindeki avuçlarının yumuşaklığında gülümser yüzü(n)

Güz aylarından kalma utanmaz bir akşam

Bekaretini verdiği gün gibi öyle çığlık at ki kimse duymasın seni

Dokunuyorsun dokunuyorum ve utangaç bir fahişe oluyor gece

Can cekişir terbiyesinde hipnoza ugratılmış beyin

Bacaklararası bir sıcaklıkla dolu bu dünya'da

Birşeyler oluyor bu gece bu şehirde

Bir gecelik zevkin artığıdır salınmış bedenler sokaklara

Henüz gecenin efkarını üzerinden atamamış gün

Ağız kenarlarında kurumuş spermlerle

Bebekleri ben vaftiz ediyorum ılık gözyaşımla

Ruhlar sürtünemez sadece duyumsarmış bilemedim

Dokunmak serbest ölü bedenlere

Paragraf Gölgesinde Aşk Kaçamağı

Hayat bir hayalden ibaret, ufacık bir tebessüme bakar
bilmeden girdim dönüşü olmayan bir yola
bir ahtopot gibi sardı beni kollarıyla...
stop etti duygularım.
sen yine de söndürme bir mumluk olsun içine çek gövdemi,
içine gömüldüğümüz yavan çukurdan çıkma vakti...
metresi olduğum akşamların belki birinde gelirsin diye köşebaşlarında usulca sokağımıza bakıyorum...
yine bi akşam geçti,
yine yoksun...
hep yeniden başlayan bir oyundayım gizlenmiş bir yaşamın mecburiyetindeyim
her akşam yalnızlığa açılan bir kapıyım ve her sabah kalabalığa karışan bir yalnızlık.
tekdüze...
aşağılık duygusu olabilen bir paragraf
ve aşk soylu bir düzüşme eylemini,
soysuzlaştırabilme melankolikliği şimdi...
gök alır mısın beni yüzüne, parmağına ip bağlayıp
küselim mi seninle yere...
bir daha doğurun beni...annemin sesinden.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
biz sıçtık-biz yiyoruz aynı kütleleri zamana işeyen düş perileriyiz gülücüklerimiz güzel
şehirlerimiz ışıltılı...
--------------------------------------------------------------------------------------------------
iki yataklı sular gibi akarsın hayatıma,
biri tenindir-dayanamadığım biri gölgen-ayrılmazım...

Düşüncelerim gizeminin etek uçlarında...

Her dokunuş yeni bir başlangıçsa dokun bana
Cümlelerim kopuktur kendimi ifademin fakiriyim
Bu yüzden hep başına buyruktur panik atak hallerim
Sözlerim sorguya çeker beni
Susturulmuş sesin inletsin içimi zar atsın kulağım tüm seslere
Sıfırlanan dolara endeksli sevgiler seyrederken gözlerinde
Beraber idamlık hayaller kuralım düşlerle girelim yasak yerlere
Tutkularım sana fırından yeni çıkmış bir dilim ekmek lezzetinde
Aklım soydu seni dokunuşun tenimde hala asılı
Bedenim iyice kıvranıyor kirlenmiş yatakta terbiye edilmeyi bekliyor
İçimde eski zamanlardan kalma sevişme kokuları
Geçiyorduk ıslak bedenlerimizle ilgisiz kapılarından
Küfürbaz kelimeler kahpe dünyaya söverken bir ses okşadı kulaklarımı
Aydınlık odalara bıraktım ruhumu
Sancılı günler geçiriyorum doğum ya da ölümün orta yerine sıkıştım
Bir paranoya dolanıverdi ağlayan bir palyaçonun papyonuna sesimi çıkaramadım
Okuduğum kitabın ayracı çevrilmeye hasret sayfaları bekliyordu
Hacmi geniş acılar işkence avutuluşları oynuyordu gereksiz yanlarım
Beynimde konuşmayı bırak artık çek damarlarımda gezinen varlığını
Hala hızla atıyorken yokluğunun kalbi bende

-misafir ağırlıyorsun tek odalı loş gecende-

Dilime bir cümle gelir belki damdan düşer gibi
Belki şımarık bir çocuğun istediği oyuncak gibi
Belki gizlendiği kuytulardan çıkar gibi
Bir cümle geliverir dilime söyleyim dedim söylemek istedim dilimde kilitlendi

-gölgene duyduğum aşktan bihabersin sen-

ruhu ve ben daha gitmeden...

Gecenin körpe koynunda
Yedeklenmiş umutlar sarmalı
Ustura sırtındaki duygularım
Yürek çöplüğüdür şimdi
Gölgeli yanılsamalar dolanırken
Dilinin ıslaklığıyla tarife gelmez ihanetin çirkinliği
Gece abasını çıkardığında güne
Salyaları kol düğmelerine bulaşmış
Aklımla düşlerim usulca yer değiştiriyo
Gölgemde duman çeken bir isyan
Dilimde kekre bir sevişme kalıntısı
Yalancı sözcükler yapışır
Karışık ifadeler toplanıyor dilimde
Aşk süsü verilmiş bir yalnızlıktı yaşadığımız
Sevişme özgürlüğü tenden gidince
Utanmadık asla edepsizliğimizden
Ağlamaklı büzüşen dudaklarımla
Bir gece vakti dur ihtarına uymadığım için vuruldum
Seninle lekelenmiş bedenimi
Sararmış bir sonbahar edasına düşürdüm

Avazdan kopan yalnızlık

Ne zaman bir iki damla suyu bir arada görsem
Senli günlerimi yakalarım
Yaşıtlar yatakta meşk yapadursun
İnkara yertenirken dilim sevgine
Aman kimselerin haberi olmasın
Su döküp kapıyı yavaşca kapatan ayrılıklarla
Gülüşüm bedenimin ağır tonunda
İsyanları bastırılan iki çıplak teselli gibi
Okşamak istiyor yalnızlığım
Sıkıldım tutuklu bakmaktan sabahlara
Sen mavi sevişmelere at bedenini
Dilimin ucunda yasak sözcükler biriktiriyorum
Kelimelerle sevişirdik her akla esişte
Bir yılanın bedeni gibi kıvrak zihinlerimizin özgürlüğünde
Kimi zaman bir cenin kadar çaresiz kaldık karşısında
Güneşsiz bir sıcaklığa soyundum
Artık ne senin için ne kendim için utanacağım

Pure Love

İnfialsin en derin namlularda
Bakışlarında ki çılgın intihar
Arzuya aralanan dudaklar gibi titrekti
Çokça istekli ama biraz da ürkekti
Dul saatlerde pervasız karabasanlara inat
Çok kelebek biriktirdim geceye
Tuzlu suyuyla sarhoş dolaştım
Farkına varılmamış bir ağaç gibi büyüdüm
Çıplak bir isimle kaldım hüviyetimde
Aklımı çelmeleyen paranoya sürüyor üstüme üstüme
Sen sancılarında bakire bir telaş
Gece ağır ağır inerken ışığa kesti her yanım
Karınca kadar çalışkandı ellerim yıkılıyordu duvarlarım
Parantez içine alınmış bütün sokaklar
Bulutların beyazlığı günahlarını örtmüş
Bir de baktım ki sulara gölgen düşmüş
Yarım ağızla bağıran martıların ardından
Dağ eteğinin yamaçlarındaki esrik sevişmelerimiz
Terk edilmiş bir kasabanın kıyı şeridinde
Onarırız evvela üşüyen yerlerimizi saflığın iki eli arasında
Tesellisi zor bir aşksızlık dilimindeyim
Gün boyu sözcükler dolaşır aklımda
Soğuk kalp atışları bıraktığın çocukluğumun masumiyetinde
Güneşin artık beni ısıtmadığını bilirim
Kuşlar bu gece yine kanatsız uçacaklar
Bedenim değil işkenceyi çeken umutlarım
Fısıltının apış arasından doğurttular güneşi
Minyatür güzelliklerin karanlığında büyüyen ay
Sürtünüp dudaklarına çıkarken dışarı
Keskin fırtına şakaklarımda
Son arzum sihirli bir dokunuş

Tek gecelik yıldızlarla oynaşan

Artık kaçıramıyorsun bakışlarını bakışlarımdan
Tıpkı sokakta oynayan çocuklar gibi
Sen bana yazıyorsun bende sana
Ve kendime her gece aşkı soruyorum senle
Yavaşça yokluğunun ağırlıgı çöküyor üzerime
Artık hayal de kurmak istemiyorum
Alışmış bu beden acılara ekmek olmaya
Sen bilmiyorsun ama
Kalem oynattım beyaz bakışların üzerine
Loş ışıkta yüzün beliriyor
Bir sabah gibi doğuyorsun gözlerime
Çıplaktı dudakların ıslak ve pembe
Tek hücreli bir aşkın tamtamları çalarken
Yutkunan tenin aklımdan geçerken
İçimde ayak seslerin hareketlendi
El ayak çekilmişse hecelerden
Bir yay gibi gerginken ruhlarımız
Uğruna aşkın geçmişte ne varsa
Şarapla ıslıyorum
Şimdi yüreğim demini almış bir mahpus damı
Yarım kalan sigaralarla
Sokak sokak gezdim ayyaş türkülerimle
Bugün bütün cesaretimi topladım
Tacirlere sattım arşınladığım yolları
Her sabaha karşı bir bakire girer koynuma
Bir busenin nemini bırakır alnıma
Gecemden artan sevişme kırıklarını
Her sabah başka bir çarşafla yeniliyorum
Cezayı kendim kestim hükümünü kendim verdim
Her bir çizgi bir şişe şarap

Koğuşundan Kaçıyor Dilim

Ne telafisi ne de telafuzu yoktu bu aşkın
Nefeslerimizle soluduğumuz sözcükler bakire
Çok uzaklardan bir ses duyarım durmadan
Belki bir dram benimkisi
Hayat kavgasında savaştığım
Slow duruşlar yakaladım
Dokunamadığım onca zamana inat
Sözcükler sensiz kalma tedirginliğinde
Gecemi besleyen bütün sokaklarımda ayak izlerin var

-şimdi algılayabileceğin yerdesin-

Kanatları çekilmiş güvercinler gibi
Bulutlar çevirdiğinde güneşi
Aşkları kavi tutan gövdelerin hıncını
Gölgelerimizle yaşamıştık
Gecenin bütün kötü dillerini
Karanlığın tütsü kokan ağızlarını
Kurumuş ruhuma döl yağmurları katan bedenini
İçime hapsettiğim bir tutam yankılarımla
Beynimde muamma yürüyorum
Varlığın çekilmiş solgun bir fotoğraf
Bir baldırıçıplak kanlı ihtilalimin gölgesinde

Yosma

Sen olmasaydın ansızın boğulmazdım karaktersiz gecelerde
Tenimde parmak izlerin
Gecelerin loş ayazlarında
Kinci rüzgarlar geçiyor içimden
Falakaya yatırılmış gibi seni çekiyorum
Hareketlerin ruhsuzluğunu ele veriyor
Şimdi tek tesellim bir kadeh rakı
Sanki beni bekler gibiydin
İlk bakışta oyun oynamaya gelmiş çocuk izlenimi veren
Sokaklar bir düş simsarı çek ellerini
Öyle çok gözyaşı döktüm ki ardından
Soğuk sıcak demeden yorgun gecelerde
Sen dans ediyordun bedenimde
İki satır bi kafiye dışında kartpostallardaki soğuk yüzlerden
farksız oldum artık
Sokaktan geçiyor işte
Kalçalarını sallıyor beyin hücreleri
Öksüz sokakların çürümüş köşelerinde

Dolaşıyorum Kelimelerin Arasında

Duygularımı hazine misali derinlere gömdüm
Gözlerimi geceye hapsettim
Nereye baksam senden bir parça
İhanete uğramış güvercinler telefon direklerinde
Akşamın alacakaranlığında
Tüm kilitli kapılara gözlerini mühürledim
Hangi his söze döker beni şimdi
Anlatamayışları bıçaklarken zaman
Bir senfoni şimdi kulağımda
Her melodide kanıma işleyen acı
Her namesinde yüreğimi yakıp yıkıp geçiyor
Lambadaki alevin titremesi gibi ürkekleşiyor bedenim
Ölü gölgeler sek sek oynarken kaldırımlarda
Tüm aşklara tecavüz edildi kendi şahsımda
Rakı bardaklarındaki dudak izleriyle sevişiyorum
Yorgun duygularım teyakkuz halinde

Ruhumun içinden

Kış gecelerinin dayanılmaz hafifliğiydin sen
Kimliğim düşüyor sessizce gölgem gölgenin peşinde
Bir iz arıyorum henüz daha tadılmamış
Dokunulmazlığın olduğu bir sınırda
Yetim bir yürek gibi takılı kalmışım
Dar bir odada dumana verdim ömrümü
Tüm sıfatları takıp takıştırdım
Gecenin düşleri kuruldu pervasızca
Kapalı kapılar ardında esrik sevişmeler var
Bir gövdeden bir gövdeye düşlerin uçuştuğu yerde
Son sefer teknesine atlayıp ayaküstü korkuluklara tutunup
Sana uyanmanın tenhalığında
Ağırlığını hissediyorum -ey karanlık-

-kimliğini unuttu aşk-

Düşmeye başladı kelimeler seyir defterime
Teninin sıcaklığı düştü tenime
Kıyamazdım dokunmaya kirlenirsin diye
En hırçın zamanlarında bile
Yıldızlar gibi ışıldayıp
Düş kollarıma!
-------------------------------------------------------------
Dul günahlar gibi körpeydi sana sevgim

Bir depresyon sonrası...

Eski vücudumdan kasıklarıma doğru
Ayak üstü eğleyiş yorgun akşam üstülerinin
Süzüldüğün bir gecede
Hayal gücümü tüketen
Beyaz yalan çarşafın
Yürek burkan bir kalem kırığıydı yaşanan
Artık boşalmalar anlamsız geliyordu
Uyanık olmakla uykulu olmak arasındaki tarifi imkansız
Yaşlı kokonaların pörsümüş gerdanlarına
Tek sıra dizilen inciler kadar vefasız
Çarpık sessizliğin içinde
Yeşil düş mırıltılarıydı
Ama yazıyorum ve rahatlıyorum
Hiçbir mastürbasyon yarım bırakmaya gelmez!

Gece dokunurken çıplak tenime...

Kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen
Gölgeli yanılsamalar dolanırken
Gece abasını çıkardığında güne
Ruhumun derinliklerine çöreklenen
Ustura sırtındaki duygularım
Tüylerimi diken diken yapıp batıyorsa tenime
En cenabet duygularla yüzleşirken
Aklımla düşlerimin arasına
Gök boşalırcasına gök gürültüleriyle
Hüzünbaz altınların arasında
Seni anmak bile korkutuyor beni
Hiçlik taşıyorum alnımın çizgilerinde
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir siyah beyaz anılar kaldı arka cebimizde

ağzımda şımarık çocuk çikleti...

Gece koşuyorum ışıksız sokaklarda
Benim gözüm hep sana odaklı
Zorlamayacağım kelimeleri bu sefer
Kırıldı bir kere dudaklarım
Sürdün beni karanlık gölgelere
Sokakta beş paraya satılan şiddet
Süt kokmuyorsan boşuna bu baş kaldırış
Aklımda annemin ekmek arası peyniri
Aralarındayım kalabalığın pandik atarak
Mutluluğu tavlama yolunda
Geceleri beynime kırmızı nokta konur benim
Çişle fotosentez yapabilen ben
Zifiri karanlıkta fantezi kurmadayım
Aşkın konservatuarında oynadım ben
Bulanık bakışların ardında striptiz yaptım
Sen dokunmazken
Birileri zifiri beyinleriyle
Amaçsız kaleye şut çekme çabalarında

Tepki göster misilleme yap

Cümleleri anlamadan
Sevişme taklitleriyle vur beni
Öperken yüzünü dönme hayata

Bir zamanlar aşk karın doyururdu oysa
Arnavut kaldırımı soğukluğunda
Anı defterimdeki resmini boyarken
Biriktirilmiş kinleri yanlışları ayıklar mı?
Ucu açılmış kalemin
Her sevgilim melek kılığındaydı
Minyatür sokaklarda yayılmak istendi
İadesi istenen sahte gülüşler

Siyah tualde kızıl öpüştüm
Siyah beyaz sayfalarda ünlemler pembe renkli artık...

Sen Gidince..

Kör bir kalemdim kağıt yığınlarında
Zemin hazırladım kendi intiharıma
Sokak lambasının titrek ışığı altında
Acil şifalar dilemektir yatalak cümlelere
Kirlenmemiş ruhuna...

Gece ulumaya en müsaitken
Hiçbir masraftan kaçınılmadan
Renksiz ismini kıç cebimde sakladım

-sensizliğin mührü altında-

Pamuk şekerini kaybetmiş bir çocuğun şaşkınlığıyla
Bilbordlarda gidişinin afişini gördüm
Göktaşları yağdı ardından...

-bir gün ben de gideceğim-

19 Temmuz 2010 Pazartesi

utangaç bir gecenin bacak arasında...

Erkekliğimi hissetiren kadın...

Satılmış bir aşkın ozanıyım
Şeytanın maske taktığını seyrediyorum
Bir zaman diliminde
İçim dışıma kahreder
Aşkın mihrabında
Prangalarımı o ellerinle çöz
Zarafetinden kurtulamıyorum
Bilirim dokunur kelimelerim ruhuna
Yağmurun tıpırtısı işler yüreğime
Islandı sevdam kuru bir ağacın altında
Ne kadar acımasız bunca yaşanmışlığın artında bıraktıkları
Sanki bakire hayat geceye satılıyor
Bir çığlık ağlıyor duvar diplerinde
Yüreğimdeki umut düşüyor kana
Güneş doğuyor ben üşüyorum
Sevgim bir kadın görüntüsü içermekte farkındayım
Evet ben seni bir kadının sadakatiyle sevdim
Sensizliğin tarifsiz sancısında
Eski bir sevdayı anımsatan günbatımında
Söylenceler tükenir

Yarım kalan içkiler masada
ayrıldığımız yerde sevişiyorum özleminle....