Bu Blogda Ara

27 Temmuz 2010 Salı

kırmızı yağmur

Bir geceydi vede artık susmalıydı bütün zamanlar aslında sen gidince içi boş parantezleri doldurup bir kaç deli zaman rengi bildik yaşanır siyahın tonlarında kavuşur an bu kaçıncı düş'üdür imgelerin zikzaklar çiziyor aklım dolambaçsız yollarda bölündükce büyüyor korkularım
günlüğümü buluyorum yastığının altında ve bir yer'inde benden bahsediyorum dört harf iki hece ile öylesine biri diye
içinde bir nottu mutluluğumuz az öz ve kısacık yada bilinmeyen bir kelime idi aşk-yanında yorgun bir acaba gülümsedi usulca-
kırmızı yağmurların kedere yenik düşdüğü günlerdeyim

Kanatsız Meleğim

hiç yokken giriverdin hayatıma senden önce yaşam dediğim anların aslında kendimi bır oyalama çabası olduğunu anladım gelişinde değişiverdi yaşamım beraberınde tüm sıcaklığını tüm coşkunu getirdın donuk hayatıma siyah beyaz olan dünyam artık gökkuşağını kıskandıracak kadar renklı ve gözalıcı senden önce yaşadığım en mutlu anımın senınle yaşadığım en mutsuz anımın yanında utandığını gördüm mutsuzluğumda bile mutluluğu yaşattın bana gözyaşımı paylaşarak aşka en az sana olduğu kadar uzak olan bu yolda kendisine yokuş olmayı başarmış ben artık bu duyguyu yüreğimde taşır oldum tüm asaletiyle sen aşkla arasına kara kilit vurmuş bir kalbin anahtarı oldun kendi anahtarınıda bana emanettın ettın tüm sahiplini bana bırakarak en gizlı bahçelerine aldın beni gönül salıncağında salladın
bir çocuk mısalı bıkmadan usanmadan göklere çıkardın uçurtmalarla yarıştırdın benım için özgürlüğün ikincı adı oldun yokluğunda oda yok oldu gölgen mısalı sevgı deryasına saldın beni elimi tutarak yanımda yürüyerek hiç duymadığım bir güven hissettirdin hiç bir zaman hıssedemeyeceğim bir boyutta iyi ki varsın varolduğun sürecede varolcam burda sana bakan bi kalp var onu yanına al ve sadece içindekilere bak onlar seni sana anlatcak ozaman beni anlıycan

Sen Gidince..

türküyle
Kör bir kalemdim kağıt yığınlarında

Zemin hazırladım kendi intiharıma
Sokak lambasının titrek ışığı altında
Acil şifalar dilemektir yatalak cümlelere
Kirlenmemiş ruhuna...

Gece ulumaya en müsaitken
Hiçbir masraftan kaçınılmadan
Renksiz ismini kıç cebimde sakladım

-sensizliğin mührü altında-

Pamuk şekerini kaybetmiş bir çocuğun şaşkınlığıyla
Bilbordlarda gidişinin afişini gördüm
Göktaşları yağdı ardından...

-bir gün ben de gideceğim-a aşka kekeliyor
Çıplak bir isimle kala kaldım hüviyetimde
------------------------------------------------------------------------------------
Sildim tenimde gecenin bakire kokusu

Kimse Dokunmasın Bana

sokağa fırladığın küvetinde bıraktığın sol bacağından başka enflasyonun da kalmadı artık sineğimsin şimdi bomboş bir odada talihsiz tırnaklarını
sökmektedir telafisi mümkün olmayan zinde acı dikkatsizce buruşturulup bir kenara atıldıktan sonra hali hatrı bir daha hiç sorulmamış bir tuvalet kağıdı
gibi not aldığın son titreme cümlesi lavımdaki sümük
buketiyle de mutluyum artık sana faili mechul ölümler dilerim
sokakların hoyratca sakladığı akladığı tutsak tutup kalebent kıldığı
metrekarelerce platforma sancıyla sığdırdığı sarkastik sır erica
soylu soysuz fıtratında fahişe bir fırtına seni sarkaç saldılar
azgın bakirelikle rahibe bir fahişelik sathına ah nasılda sıkıştın açılıp da kapanmayan pasaklı bir parantezin bakir bacaklarında
plütokraside maskara fakirlikler uzayda dilek tutma sırasında umut ihbar taşıdı
bin soru tek cevap için bin sevgi emekçi yüreğin derdi
acılar bitişikteki ben için sokakta görsem selam yok ona o ben sen de emperyalist sinmez içime gülün rengi kararsız akşam üzerilerine red idi hep cevapları
artık ne halta yarar ki kırmızı maviye açtım kendimi altınkumlar üzerinde
bu çıplaklıkta da yazı yazmak imge cevaplaması andan anlam çıkarma bir de ilham perilerimin kıskançlığı ama buldum sırrını deniz değil
çıplaklık rahatlatıyor insanı

Aslın Saklı Yazılarda

Hiç olmadık bir zamanda hiç olmadık bir yerde geliyor aklıma ansızın ve ben hala sonunu merak ediyorum yarım kalmış bir hikayenin ne zaman aklıma gelse(n) ben hep hazırlıksız yakalanıyorum aşka
sesin rüzgar misali vururken kayalıklarıma beni en çok yokluğun aşındırıyor
sesime senden bulaşmış eski bir şarkı her aklıma gelişimde seni mırıldanıyorum ben
camda kocasını bekleyen arap kadının kızlık halleri gelir aklıma seni sordular sustum-beni sordular sustu(m)n
bizi sorduklarında yüklem çoktan pes etmişti
ben tenhalarda ağlarım yüklem gözyaşlarımı saklar

Siyah Gece

Gezintiye çıkmış bir elin arkasında saklanan bir fahişenin iniltileri
Varlığı yokluğu züriyetsizlerin elinde
Bakire düşleri vardı bir zamanlar onun
Şimdinin et olduğu
Bir boşalma seansındaydı son sözleri
Kandırılmış bir bedenin en işveli halini sarmış
Kim demiş
Fahişelerin duygusu olmaz diye
Kim demiş onlar sevemez üzülmez bir piç için göz yaşı dökmezler diye
En masum onların sevgisi her bi bacak açtıkları yeni yetmelere verirken kendileri
Aklına gelir ilk kendini verdiği sevdiği adam!
Kadının adı geceydi adamın adı karanlık ne zaman ki güneş batsa onların tenleri buluşurdu

Cam Kırığı Sözler....

Karalarken geleceğin beyazlığını
Ruhumun sağanaklarında ıslandım
Nöbetçi sıfatıyla titretiyorum her bir orta kulağı
Sonra bir şamar atıyorum suratıma
Gel-gitler yaratıyorum bedenime bir küsüp bir barışıyorum
Anında buluyorum kendimi
Dilimde ki sürçü lisan kısaltıp cümleleri nokta koyamadığım 'sen'
Kesmeliyim şu kırık cam parçasıyla gırtlağımı -gerçek aşkların karşısında-
Alelacele söylenmiş iki satırlık cümlelerin arkasına gizlenip

Neye yarar sözcüklerin dansı?

The End

Her nefeste gözlerin geliyor aklıma
Serseri voltalarda üşüyor yüzüm
Dokunma çocukluğuma
Gece ve demli çay şimdi yoldaşım
Camlar patlıyor duvarlar yıkılıyor
İki ayrı maske iki ayrı yaşam
Şimdiki aşklar değil aşkı bilmeyen sindiremeyenlerin ruhudur satılık olan
Ve sonunda dünya bir ihanet haberiyle çalkalanıyor

24 Temmuz 2010 Cumartesi

ahh ulan..

ölü doğuyorum bütün birleşmelerde
göbek bağımdan hayatım sızıyor
kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen
her bacak arası mide bulantısını içime attım
gittikçe zorlaşırken nefes almak
gecenin ayağına düşmüşüm

-sevişme sonra-

açma karanlık ağzını
tenim sancıyor
yaşlı kadının bacakları arasında
prezervatiflere bohçalanıp
çöplüklere terkedilen
cenin halinde sürüyor
nefes alış verişlerim

-hayallerim sayende
kütüphane kurdu-

iki bacak arasındaki
ötenazi isteyen çocukluğum
ıskartaya ayrılmış
dilim dilim serzenişler
dallarında ısırılmayı
bekleyen erikler gibi

-günaha akarken vücudumda terin
teninde son ver hayatıma-

iki dudağının arası
dudaklarıma vurulmuş keskin giyotin

izbe sokak arası sevişmelerim

gözleri bağlı sana koşarken çocukluğum
bu kaçıncı sigara sevişmenin üstüne
küstah gülümseyişiyle yaymış kıçını
bir gece yarısı berduş gezmelerinde
suskunlukla başlayıp ihanetle biten
isyanla yudumlanan bir kadehte
beyaza dolandıkça bedenim

-dönüşü yok artık gölgen bende -

bir sigaranın son nefesinde
kaybolurken siluetin
her sabaha karşı bir bakire girer koynuma
tutsaklığının farkında olmayan duygularım
oryantalist bir edayla
her melodide kanıma işleyen acı
iç çamaşırıma geçecek

-benliğimdeki karanlıklar
sarıyor bedenimi-

yokluktan sızdırılmış saatlerdik
apışarası yalnızlıkları
elvedayla dolduran

21 Temmuz 2010 Çarşamba

ıslanıyorum baba...


gündüz ve gece çalıştın didindin
sığmazsın bilirim birkaç mısraya
hatırlıyormusun baba hani bana oyuncak alırdın
bende senin elinden sıkıca tutardım

eskimiş gocuklarım yırtık yamalı pantolonlarım
su alan ayakkabılarım var artık
arka lastiği sekiz çizen bisikletimle
hep yarım kalmış uhtelerinde yaşarken

aha! tam şuram yanıyor

kimselerin kalbini kıramayan babam
bu güne kadar üzüp kırdıysam seni
affet babam sen bu hayırsız oğlunu

-beni boyumdan büyük
o eski ceketten kurtarmanı

çok bekledim

Ah ulan...


ölü doğuyorum bütün birleşmelerde
göbek bağımdan hayatım sızıyor
kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen
her bacak arası mide bulantısını içime attım
gittikçe zorlaşırken nefes almak
gecenin ayağına düşmüşüm

-sevişme sonra-

açma karanlık ağzını
tenim sancıyor
yaşlı kadının bacakları arasında
prezervatiflere bohçalanıp
çöplüklere terkedilen
cenin halinde sürüyor
nefes alış verişlerim

-hayallerim sayende
kütüphane kurdu-

iki bacak arasındaki
ötenazi isteyen çocukluğum
ıskartaya ayrılmış
dilim dilim serzenişler
dallarında ısırılmayı
bekleyen erikler gibi

-günaha akarken vücudumda terin
teninde son ver hayatıma-

20 Temmuz 2010 Salı

Sönük Ocakta Çayın Demini Almaması Gibi

Yüzümden hariç arka fonda görüyorum seni büyüterek
Hangi mahremiyetin mahrumiyetiydi olanları gizlemeye iten
Karanlık bir sabahın ışıklarında
Gözlerimi her açtığımda
Davetsiz misafir gibi karşımda olursun
Seni görünce bu şehir ki bayramlıklarını giyer
Dalıvermişsin aşkların karmaşasına
Ruhuna bir fatiha okuyarak yeniden dirilen ruhumu şarap kokan kundaklara saracağım
Arkamda rüzgar önümde etten bir duvar yüreğime ve aklıma empoze ettiğin tutarsızlıklar
Ben halen hepsinin ötesinde elimin tersini uzatacak incelikte -sana rağmen-
Kaybettim duygularımı
Sorgulamalarım bitti karar verildi
Koyuverdim yaşanacakların koynuna ben beni
Ses vereceğin günün hasretine dayandıran sabrı hücrelerime düşürüp
Bekleme gücünü damarlarıma sızdıran tütün kokan parmaklarıma kalemi tutuşturup
Uzaklara çok uzaklara gülümsememi sağlayan
sana açıyorum gözlerimi her sabah bir bardak çay soğuyor masamda
Gözlerim dalıp gidiyor gözbebeklerime yüzün düşüyor
Sisli bir sonbaharda kaybolmak vardı şimdi hiç varolmamışcasına
Bomboş dar sokaklarda aklı tecavüze uğramış bir muhabbet kuşuyla
Yüksekten atlayıp intihar girişiminde bulunan denemeyim sadece
Aşkı asitleştirip sen yaktın ellerime
Beynim duygularımı büyük bir hiddetle becerirken sevişmeme kaldığım yerden devam ettim umarsız ve nedensiz

Sürgün

Seyrine daldığım bir gece vaktiydi
Ağır gelse de bu hayat çekmek gerekirmiş bilmezleri
Ölüm geldi aklıma neden yaşıyorum diye sordum aynalara
Zehirlendim düşüncelerimde
Not düşmüşler
Dudaklarımdan dökülecekleri duymasınlar diye
Rüzgarda uçuşan savrulan kum yada kudurmuş dalgalar gibi hissettim
Bilenlere bilmeyenlere anlattık
Bir meleği anımsatırken uykudaki güzelliğinle
Makyajlı yalanlardan kaçırdım yüzümü
Namussuz gecelerin alkol tadı damağımda kalmışken
Heybemde kırık dökük aşkın

Ruhuma Sinmiş Derin Dudağından izler

Ben en mahrem düşünceler içindeyken
Kayıp gittiler avuçlarımdan ikişer-üçer
Hep gidemedğim son limandan sonraki durağımsın
Susar sessizliğim astarsız kalır çıplak yanlarım
Ertelenmiş her söz hesabını sorar şimdi suskunluğum
Döner durur düşlerim dört yanımda
Sensizliğin tarifsiz sancısında
Eski bir sevdayı anımsatan günbatımında
Söylenceler tükenir
Bir şarkı gibi içimi sızlatan ve hiç anlayamadım kelimeler dans ediyor beynimde
------------------------------------------------------------------------------------------
Biri istemediği biri tarafından tecavüze uğruyor

Gölge Yüz

Söz geçmiyor artık ne dudağıma ne de dilime
Ezber ettiğimden beri gölgeni
Adınla anılırken bütün mutluluklar
Şahit oldukça martılar
Yüzünü çizdim her yere
Al ıslat dudaklarımı rengini bulsun gece
Yansın tüm düşlerim gecelerim alev alev seninle
Islık çaldım bana baktı
Gitme hecelerle sevişelim
Sana susuyor son sözlerim
Sakladıkça güzelleşiyor dilim
Öyle dilsiz seviş ki benimle
Sana her çarptığında tenim
Her bir yaprakta bir gözyaşı düşmekte
Ben seni yaşarım gölge yüzlüm
Sen olsanda olmasanda aşkın gercek ötesine

Sevişir Gibi Yaparken Yalnızdık

Gözlerinde dinlenen duygularım sendedir
Cebimde renk renk yıldızlar
Çirkinleşiveriyor aynada
Her renkle biraz daha çirkin
Sil makyajını masken düştü
Cebindeki terli banknotlardan ruhuna kıyak çek
Kirpiğinden darbe yedim
Yürüsem yürüyemem bakamam bilirsin
Nasıl da yarım yamalak bir resimsin sen
Azimle yürüyüyordum farkına vararak gerçeğin
Düşüncelerim derbeder aslında
Ne kelime cambazı olmak
Nede hileli kelimeler kullanmak
Cümlesinin foyasını bozardım
Soluksuz ay ışığında düşlerim suskun
Donmuş ölüm edasıyla
Yanaklarımda bir ıslaklık
Sağ yanından akan sulara basmadan
Yaşamın içinde kaybolmak vardı
Yaşamak ağzımda kalan eski bir tat
Orgazmı özlemek muz kabuğu patlamasında öte değildir
Zevk satan düşsel zevkler gibi güvercinlerin çifleşmesi gibi
Katma değer biçtiğin bedenine koca bir hiç bıraktın
Bir aşk daha son buluyor

Bakire Yüreğim

Saçaklı karanlıklar kurulmadan göklere
Sana uzanamıyorum dokunamıyorum
Kudurmuş köpekler gibi
Senden kaçtığımda
Alacakaranlık sarıp sarmalıyor ufkumu
Caddeler yıpranmış yürünmekten
Dönüyor evren etrafında senin
Senli duygularım seviştikçe ürküyor içimde
Mısralarımın gizinde deşifre oldun
Sır fahişeliği yakışmadı sana
İntihar et içimde bakire yüreğimin ilk sevgilisi
Giden gölgene soruyorum
Adını söylemeye yeltensem
Zamansız duygu patlamaları yaşarım
Ucuzladı kafası kırılasıca sermaye sözlerim
Utanma gözlerimden gir içeri
Ellerimiz kendi ritminden uzak
Camların ardında çınlıyor gece
Sessiz bir şarkı olarak dinliyorum gövdeni
Sokaklar değişir artık gelip geçtikçe
Her sokakta ayrı bir sen vardır artık
Alemci sokakların ucuz fahişesisin
Bırak harcansın hayaller beklenilenler
Kalbimiz zihnimiz nefsimiz dar alanda kısır dönemeçte
Diyetimi kendi kendime ödüyorum
Ergenliğimin fahişelerini özlüyorum

Karanlığın Hışırtısı

Gecenin durgun saatleri ateşle seviştiğim tenin
Gözlerime soyunan dilin
Önce saçların birkaç kafiye bıraktı elime
Gece ışıkları çıkarıyor çirkefliği ortaya
Dudaklarım seğiriyor
Işıkların küstürüldüğü şehirde
Ne zaman yüzüne baksam
Gövdemin meymenetsiz gölgesinde
Kalabalık otobüste sıkıştırılmış bir köşede
Umudumu sevişirken görüyorum
Elimde fırça herşeyi kırmızıya boyadım
Aynı yastığa baş koymak zorundaydın her gece bu yüzden
Yoksa bir karış boyanın altında gizlenmiş
Küçücük odalarım var hüznün asılı kaldığı perdeler
Günahsız inlemelerin ritmiyle
Yitirdiğim umutlarımın arasına
Yeni yetme hüzünlere gebe kalmak için
Ben beyaz kağıtlarda kelimelerle seviştim
Karmaşıklıkların içinde batan bir gemiydi düşünceler
Alfabenin en keskin harfleriydi gece
Kalem tutan bir elin titrekliği itiraflara gebedir
Anı defterimdeki resmini boyarken
Tüylerimin işitilmesi güç tınısı öyle ya anlamıştım
Gecenin pezevenkliğinde soluyorsun kirli sokakları

Tenha(n)da Sevişir Müebbet Gölgem

Düştü sonu hesap edilmemiş cümlelerin baş harfi

İçinden geçilip günaha girilen onursuz sevişmelerin balistiği kalibresiz ilahi mermilerin şah damarı

Ruhumuzu kırbaçlayan aşk gelme masum bir yalan geçerdi

Gözlerimizden bulut toplardık gökyüzünden-mavisini satardık-

Kirli hesaplaşmaların kavgaların ırzına geçilmiş umutların yol haritasıydın

Bazen yaşanacaklar söyleneceklerden önce biter söyleyemedikleriyle kalır

Gram ders veriyorsa ayrılığın şerefsizim baş ağrısı niyetindesin

Sabahçılar uyku telaşında süpürgeciler iş başında

Hayatın püsküllerinden tutup çekiyorum en ince yerlerime

Gölgemi sobelemek için durmadan koşuyorum

Nereye asarsam asayım kendimi başımı kaldırdığımda

Hangi yana dönsem dilsiz ve dinsiz bir haykırış

Bir dua ıslaklıgı ile yıkılan bu şehrin duvarlarında

Koca kirli bir tren götürüyor seni tenimden

Ay gölgesindeki sevişmelere aldırmadan ıslak ve kurşuni
sabahlarda

Tiner sertliğindeki avuçlarının yumuşaklığında gülümser yüzü(n)

Güz aylarından kalma utanmaz bir akşam

Bekaretini verdiği gün gibi öyle çığlık at ki kimse duymasın seni

Dokunuyorsun dokunuyorum ve utangaç bir fahişe oluyor gece

Can cekişir terbiyesinde hipnoza ugratılmış beyin

Bacaklararası bir sıcaklıkla dolu bu dünya'da

Birşeyler oluyor bu gece bu şehirde

Bir gecelik zevkin artığıdır salınmış bedenler sokaklara

Henüz gecenin efkarını üzerinden atamamış gün

Ağız kenarlarında kurumuş spermlerle

Bebekleri ben vaftiz ediyorum ılık gözyaşımla

Ruhlar sürtünemez sadece duyumsarmış bilemedim

Dokunmak serbest ölü bedenlere

Paragraf Gölgesinde Aşk Kaçamağı

Hayat bir hayalden ibaret, ufacık bir tebessüme bakar
bilmeden girdim dönüşü olmayan bir yola
bir ahtopot gibi sardı beni kollarıyla...
stop etti duygularım.
sen yine de söndürme bir mumluk olsun içine çek gövdemi,
içine gömüldüğümüz yavan çukurdan çıkma vakti...
metresi olduğum akşamların belki birinde gelirsin diye köşebaşlarında usulca sokağımıza bakıyorum...
yine bi akşam geçti,
yine yoksun...
hep yeniden başlayan bir oyundayım gizlenmiş bir yaşamın mecburiyetindeyim
her akşam yalnızlığa açılan bir kapıyım ve her sabah kalabalığa karışan bir yalnızlık.
tekdüze...
aşağılık duygusu olabilen bir paragraf
ve aşk soylu bir düzüşme eylemini,
soysuzlaştırabilme melankolikliği şimdi...
gök alır mısın beni yüzüne, parmağına ip bağlayıp
küselim mi seninle yere...
bir daha doğurun beni...annemin sesinden.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
biz sıçtık-biz yiyoruz aynı kütleleri zamana işeyen düş perileriyiz gülücüklerimiz güzel
şehirlerimiz ışıltılı...
--------------------------------------------------------------------------------------------------
iki yataklı sular gibi akarsın hayatıma,
biri tenindir-dayanamadığım biri gölgen-ayrılmazım...

Düşüncelerim gizeminin etek uçlarında...

Her dokunuş yeni bir başlangıçsa dokun bana
Cümlelerim kopuktur kendimi ifademin fakiriyim
Bu yüzden hep başına buyruktur panik atak hallerim
Sözlerim sorguya çeker beni
Susturulmuş sesin inletsin içimi zar atsın kulağım tüm seslere
Sıfırlanan dolara endeksli sevgiler seyrederken gözlerinde
Beraber idamlık hayaller kuralım düşlerle girelim yasak yerlere
Tutkularım sana fırından yeni çıkmış bir dilim ekmek lezzetinde
Aklım soydu seni dokunuşun tenimde hala asılı
Bedenim iyice kıvranıyor kirlenmiş yatakta terbiye edilmeyi bekliyor
İçimde eski zamanlardan kalma sevişme kokuları
Geçiyorduk ıslak bedenlerimizle ilgisiz kapılarından
Küfürbaz kelimeler kahpe dünyaya söverken bir ses okşadı kulaklarımı
Aydınlık odalara bıraktım ruhumu
Sancılı günler geçiriyorum doğum ya da ölümün orta yerine sıkıştım
Bir paranoya dolanıverdi ağlayan bir palyaçonun papyonuna sesimi çıkaramadım
Okuduğum kitabın ayracı çevrilmeye hasret sayfaları bekliyordu
Hacmi geniş acılar işkence avutuluşları oynuyordu gereksiz yanlarım
Beynimde konuşmayı bırak artık çek damarlarımda gezinen varlığını
Hala hızla atıyorken yokluğunun kalbi bende

-misafir ağırlıyorsun tek odalı loş gecende-

Dilime bir cümle gelir belki damdan düşer gibi
Belki şımarık bir çocuğun istediği oyuncak gibi
Belki gizlendiği kuytulardan çıkar gibi
Bir cümle geliverir dilime söyleyim dedim söylemek istedim dilimde kilitlendi

-gölgene duyduğum aşktan bihabersin sen-

ruhu ve ben daha gitmeden...

Gecenin körpe koynunda
Yedeklenmiş umutlar sarmalı
Ustura sırtındaki duygularım
Yürek çöplüğüdür şimdi
Gölgeli yanılsamalar dolanırken
Dilinin ıslaklığıyla tarife gelmez ihanetin çirkinliği
Gece abasını çıkardığında güne
Salyaları kol düğmelerine bulaşmış
Aklımla düşlerim usulca yer değiştiriyo
Gölgemde duman çeken bir isyan
Dilimde kekre bir sevişme kalıntısı
Yalancı sözcükler yapışır
Karışık ifadeler toplanıyor dilimde
Aşk süsü verilmiş bir yalnızlıktı yaşadığımız
Sevişme özgürlüğü tenden gidince
Utanmadık asla edepsizliğimizden
Ağlamaklı büzüşen dudaklarımla
Bir gece vakti dur ihtarına uymadığım için vuruldum
Seninle lekelenmiş bedenimi
Sararmış bir sonbahar edasına düşürdüm

Avazdan kopan yalnızlık

Ne zaman bir iki damla suyu bir arada görsem
Senli günlerimi yakalarım
Yaşıtlar yatakta meşk yapadursun
İnkara yertenirken dilim sevgine
Aman kimselerin haberi olmasın
Su döküp kapıyı yavaşca kapatan ayrılıklarla
Gülüşüm bedenimin ağır tonunda
İsyanları bastırılan iki çıplak teselli gibi
Okşamak istiyor yalnızlığım
Sıkıldım tutuklu bakmaktan sabahlara
Sen mavi sevişmelere at bedenini
Dilimin ucunda yasak sözcükler biriktiriyorum
Kelimelerle sevişirdik her akla esişte
Bir yılanın bedeni gibi kıvrak zihinlerimizin özgürlüğünde
Kimi zaman bir cenin kadar çaresiz kaldık karşısında
Güneşsiz bir sıcaklığa soyundum
Artık ne senin için ne kendim için utanacağım

Pure Love

İnfialsin en derin namlularda
Bakışlarında ki çılgın intihar
Arzuya aralanan dudaklar gibi titrekti
Çokça istekli ama biraz da ürkekti
Dul saatlerde pervasız karabasanlara inat
Çok kelebek biriktirdim geceye
Tuzlu suyuyla sarhoş dolaştım
Farkına varılmamış bir ağaç gibi büyüdüm
Çıplak bir isimle kaldım hüviyetimde
Aklımı çelmeleyen paranoya sürüyor üstüme üstüme
Sen sancılarında bakire bir telaş
Gece ağır ağır inerken ışığa kesti her yanım
Karınca kadar çalışkandı ellerim yıkılıyordu duvarlarım
Parantez içine alınmış bütün sokaklar
Bulutların beyazlığı günahlarını örtmüş
Bir de baktım ki sulara gölgen düşmüş
Yarım ağızla bağıran martıların ardından
Dağ eteğinin yamaçlarındaki esrik sevişmelerimiz
Terk edilmiş bir kasabanın kıyı şeridinde
Onarırız evvela üşüyen yerlerimizi saflığın iki eli arasında
Tesellisi zor bir aşksızlık dilimindeyim
Gün boyu sözcükler dolaşır aklımda
Soğuk kalp atışları bıraktığın çocukluğumun masumiyetinde
Güneşin artık beni ısıtmadığını bilirim
Kuşlar bu gece yine kanatsız uçacaklar
Bedenim değil işkenceyi çeken umutlarım
Fısıltının apış arasından doğurttular güneşi
Minyatür güzelliklerin karanlığında büyüyen ay
Sürtünüp dudaklarına çıkarken dışarı
Keskin fırtına şakaklarımda
Son arzum sihirli bir dokunuş

Tek gecelik yıldızlarla oynaşan

Artık kaçıramıyorsun bakışlarını bakışlarımdan
Tıpkı sokakta oynayan çocuklar gibi
Sen bana yazıyorsun bende sana
Ve kendime her gece aşkı soruyorum senle
Yavaşça yokluğunun ağırlıgı çöküyor üzerime
Artık hayal de kurmak istemiyorum
Alışmış bu beden acılara ekmek olmaya
Sen bilmiyorsun ama
Kalem oynattım beyaz bakışların üzerine
Loş ışıkta yüzün beliriyor
Bir sabah gibi doğuyorsun gözlerime
Çıplaktı dudakların ıslak ve pembe
Tek hücreli bir aşkın tamtamları çalarken
Yutkunan tenin aklımdan geçerken
İçimde ayak seslerin hareketlendi
El ayak çekilmişse hecelerden
Bir yay gibi gerginken ruhlarımız
Uğruna aşkın geçmişte ne varsa
Şarapla ıslıyorum
Şimdi yüreğim demini almış bir mahpus damı
Yarım kalan sigaralarla
Sokak sokak gezdim ayyaş türkülerimle
Bugün bütün cesaretimi topladım
Tacirlere sattım arşınladığım yolları
Her sabaha karşı bir bakire girer koynuma
Bir busenin nemini bırakır alnıma
Gecemden artan sevişme kırıklarını
Her sabah başka bir çarşafla yeniliyorum
Cezayı kendim kestim hükümünü kendim verdim
Her bir çizgi bir şişe şarap

Koğuşundan Kaçıyor Dilim

Ne telafisi ne de telafuzu yoktu bu aşkın
Nefeslerimizle soluduğumuz sözcükler bakire
Çok uzaklardan bir ses duyarım durmadan
Belki bir dram benimkisi
Hayat kavgasında savaştığım
Slow duruşlar yakaladım
Dokunamadığım onca zamana inat
Sözcükler sensiz kalma tedirginliğinde
Gecemi besleyen bütün sokaklarımda ayak izlerin var

-şimdi algılayabileceğin yerdesin-

Kanatları çekilmiş güvercinler gibi
Bulutlar çevirdiğinde güneşi
Aşkları kavi tutan gövdelerin hıncını
Gölgelerimizle yaşamıştık
Gecenin bütün kötü dillerini
Karanlığın tütsü kokan ağızlarını
Kurumuş ruhuma döl yağmurları katan bedenini
İçime hapsettiğim bir tutam yankılarımla
Beynimde muamma yürüyorum
Varlığın çekilmiş solgun bir fotoğraf
Bir baldırıçıplak kanlı ihtilalimin gölgesinde

Yosma

Sen olmasaydın ansızın boğulmazdım karaktersiz gecelerde
Tenimde parmak izlerin
Gecelerin loş ayazlarında
Kinci rüzgarlar geçiyor içimden
Falakaya yatırılmış gibi seni çekiyorum
Hareketlerin ruhsuzluğunu ele veriyor
Şimdi tek tesellim bir kadeh rakı
Sanki beni bekler gibiydin
İlk bakışta oyun oynamaya gelmiş çocuk izlenimi veren
Sokaklar bir düş simsarı çek ellerini
Öyle çok gözyaşı döktüm ki ardından
Soğuk sıcak demeden yorgun gecelerde
Sen dans ediyordun bedenimde
İki satır bi kafiye dışında kartpostallardaki soğuk yüzlerden
farksız oldum artık
Sokaktan geçiyor işte
Kalçalarını sallıyor beyin hücreleri
Öksüz sokakların çürümüş köşelerinde

Dolaşıyorum Kelimelerin Arasında

Duygularımı hazine misali derinlere gömdüm
Gözlerimi geceye hapsettim
Nereye baksam senden bir parça
İhanete uğramış güvercinler telefon direklerinde
Akşamın alacakaranlığında
Tüm kilitli kapılara gözlerini mühürledim
Hangi his söze döker beni şimdi
Anlatamayışları bıçaklarken zaman
Bir senfoni şimdi kulağımda
Her melodide kanıma işleyen acı
Her namesinde yüreğimi yakıp yıkıp geçiyor
Lambadaki alevin titremesi gibi ürkekleşiyor bedenim
Ölü gölgeler sek sek oynarken kaldırımlarda
Tüm aşklara tecavüz edildi kendi şahsımda
Rakı bardaklarındaki dudak izleriyle sevişiyorum
Yorgun duygularım teyakkuz halinde

Ruhumun içinden

Kış gecelerinin dayanılmaz hafifliğiydin sen
Kimliğim düşüyor sessizce gölgem gölgenin peşinde
Bir iz arıyorum henüz daha tadılmamış
Dokunulmazlığın olduğu bir sınırda
Yetim bir yürek gibi takılı kalmışım
Dar bir odada dumana verdim ömrümü
Tüm sıfatları takıp takıştırdım
Gecenin düşleri kuruldu pervasızca
Kapalı kapılar ardında esrik sevişmeler var
Bir gövdeden bir gövdeye düşlerin uçuştuğu yerde
Son sefer teknesine atlayıp ayaküstü korkuluklara tutunup
Sana uyanmanın tenhalığında
Ağırlığını hissediyorum -ey karanlık-

-kimliğini unuttu aşk-

Düşmeye başladı kelimeler seyir defterime
Teninin sıcaklığı düştü tenime
Kıyamazdım dokunmaya kirlenirsin diye
En hırçın zamanlarında bile
Yıldızlar gibi ışıldayıp
Düş kollarıma!
-------------------------------------------------------------
Dul günahlar gibi körpeydi sana sevgim

Bir depresyon sonrası...

Eski vücudumdan kasıklarıma doğru
Ayak üstü eğleyiş yorgun akşam üstülerinin
Süzüldüğün bir gecede
Hayal gücümü tüketen
Beyaz yalan çarşafın
Yürek burkan bir kalem kırığıydı yaşanan
Artık boşalmalar anlamsız geliyordu
Uyanık olmakla uykulu olmak arasındaki tarifi imkansız
Yaşlı kokonaların pörsümüş gerdanlarına
Tek sıra dizilen inciler kadar vefasız
Çarpık sessizliğin içinde
Yeşil düş mırıltılarıydı
Ama yazıyorum ve rahatlıyorum
Hiçbir mastürbasyon yarım bırakmaya gelmez!

Gece dokunurken çıplak tenime...

Kelimeler kifayetsiz kalıyor bazen
Gölgeli yanılsamalar dolanırken
Gece abasını çıkardığında güne
Ruhumun derinliklerine çöreklenen
Ustura sırtındaki duygularım
Tüylerimi diken diken yapıp batıyorsa tenime
En cenabet duygularla yüzleşirken
Aklımla düşlerimin arasına
Gök boşalırcasına gök gürültüleriyle
Hüzünbaz altınların arasında
Seni anmak bile korkutuyor beni
Hiçlik taşıyorum alnımın çizgilerinde
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir siyah beyaz anılar kaldı arka cebimizde

ağzımda şımarık çocuk çikleti...

Gece koşuyorum ışıksız sokaklarda
Benim gözüm hep sana odaklı
Zorlamayacağım kelimeleri bu sefer
Kırıldı bir kere dudaklarım
Sürdün beni karanlık gölgelere
Sokakta beş paraya satılan şiddet
Süt kokmuyorsan boşuna bu baş kaldırış
Aklımda annemin ekmek arası peyniri
Aralarındayım kalabalığın pandik atarak
Mutluluğu tavlama yolunda
Geceleri beynime kırmızı nokta konur benim
Çişle fotosentez yapabilen ben
Zifiri karanlıkta fantezi kurmadayım
Aşkın konservatuarında oynadım ben
Bulanık bakışların ardında striptiz yaptım
Sen dokunmazken
Birileri zifiri beyinleriyle
Amaçsız kaleye şut çekme çabalarında

Tepki göster misilleme yap

Cümleleri anlamadan
Sevişme taklitleriyle vur beni
Öperken yüzünü dönme hayata

Bir zamanlar aşk karın doyururdu oysa
Arnavut kaldırımı soğukluğunda
Anı defterimdeki resmini boyarken
Biriktirilmiş kinleri yanlışları ayıklar mı?
Ucu açılmış kalemin
Her sevgilim melek kılığındaydı
Minyatür sokaklarda yayılmak istendi
İadesi istenen sahte gülüşler

Siyah tualde kızıl öpüştüm
Siyah beyaz sayfalarda ünlemler pembe renkli artık...

Sen Gidince..

Kör bir kalemdim kağıt yığınlarında
Zemin hazırladım kendi intiharıma
Sokak lambasının titrek ışığı altında
Acil şifalar dilemektir yatalak cümlelere
Kirlenmemiş ruhuna...

Gece ulumaya en müsaitken
Hiçbir masraftan kaçınılmadan
Renksiz ismini kıç cebimde sakladım

-sensizliğin mührü altında-

Pamuk şekerini kaybetmiş bir çocuğun şaşkınlığıyla
Bilbordlarda gidişinin afişini gördüm
Göktaşları yağdı ardından...

-bir gün ben de gideceğim-

19 Temmuz 2010 Pazartesi

utangaç bir gecenin bacak arasında...

Erkekliğimi hissetiren kadın...

Satılmış bir aşkın ozanıyım
Şeytanın maske taktığını seyrediyorum
Bir zaman diliminde
İçim dışıma kahreder
Aşkın mihrabında
Prangalarımı o ellerinle çöz
Zarafetinden kurtulamıyorum
Bilirim dokunur kelimelerim ruhuna
Yağmurun tıpırtısı işler yüreğime
Islandı sevdam kuru bir ağacın altında
Ne kadar acımasız bunca yaşanmışlığın artında bıraktıkları
Sanki bakire hayat geceye satılıyor
Bir çığlık ağlıyor duvar diplerinde
Yüreğimdeki umut düşüyor kana
Güneş doğuyor ben üşüyorum
Sevgim bir kadın görüntüsü içermekte farkındayım
Evet ben seni bir kadının sadakatiyle sevdim
Sensizliğin tarifsiz sancısında
Eski bir sevdayı anımsatan günbatımında
Söylenceler tükenir

Yarım kalan içkiler masada
ayrıldığımız yerde sevişiyorum özleminle....

bütün kuklalar soyunmuş koşuyor kıyamete...

Fukara yalnızlıklar dolduruyorum cebime
Romantik taverna şarkılarıyla hüzünleniyorum
Bir edepsiz uğruna
Benim birden sinirlerim gerildi
Dönüp suratına tüküresim geldi

Hasarlı duygularımı yalnızlık örter
Geceler nöbet bekler ölüm tadında
Bu ayrılık iflah etmez beni
Ay ışığı oynaşırken saçlarımla
Mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz
İntiharın eşiğine varmadan

Züppe zevkler kirletirken
Esmer bakireliğini
Parmaklarım piyanonun
Mahreminde fısıldıyor
isyan kokar ışıksız gecelerim
Öznesiz bir cinayet gibi

Hafif meşrep notalarla
Tenimde gecenin bakire kokusu
içimde meşru suretler keşfetmek üzereyim
Yoklar var olmaya başlıyor kelimelerde

-bütün kuklalar soyunmuş koşuyor kıyamete-

Benim oyuncaklarım kelimeler

Bir parantezin içinde seviş benimle paragraftakilerin ruhu duymasın satıraralarına bıraktım adını ara'ki bulasın
son zamanlarda yerçekiminden başka çekim kalmadı dünyamda içinde senin olmadığın hiç bir cümlenin öznesi olmadım seni biriktirdim düşlerimde karanlığını bir mumla aydınlatamam güneşini gölgemle kapatamam ama seni kimsenin bilmediği bir masalda saklayabilirim ılık bir düş iyi gelir ruhuma ahh bi de yarısında kesilmese bir kız çocuğu hıçkırarak ağlıyor ve sen saklayamıyorsun kahkahaların ardına o şimdi sobelendi soyunup kendinden gel geceme tüm çıplaklığınla üstünü benimle ört bu gece
kurutulmuş sevdalar saklıyorum sayfa aralarına
sana dair ne varsa tüm izleri silinirken faili meçhul aşkların zamana değil kızgınlığım ben sensizliğe bozuğum

Gittin

Gece mavisi tüller içinde başımda dönen düşlerin başrol oyuncusu
şimdi düşlerimden'de uzakta kanıksadığım yalnızlığımın karanlık dehlizleri arasında yaşanan
yalnızca sürrealist bir aldatmaca
yokluğun can damarım dolaylarında bir intihar hatırası
aşkın yanıtsız kalan sorunlarının ciltli asiklopedilerde gizli
gene ne haldeyim ve ne duygular içerisinde olduğumu bilmiyorum büyük bir yalnızlığın tam orta yerindeyim
biliyormusun ilk kez bu kadar üşüyorum hani ateşlenir tenin için alev alev yanarken sıtmaya tutulmuş gibi tir tir titrersin aynen öyle işte mevsim bahar aylardan mayıs ama üşüyorum işte
nede çabuk geçiyor zaman bak yine akşam oldu şehirde yol alayım ben en iyisi
şimdir bir meyhane köşesinde kendini kaybetme zamanı kadehler içinde acılar arasında seni düşünmenin zamanı sevdanı güzel sözlerini yalanlarını
bir keman taksimi eşliğinde -kırık bir plak gibi-

Özledim...Seni

Süt kokusuna karışan gül kokunu kollarını beyaz ellerini narin parmaklarını
ve devam etsem anlatmaya ayak parmaklarına kadar
hatta terliklerini kıyafetlerini takılarını ve hatta ruhunun oynak edepsizliğini
anlatsam abartısız geçişler peşindeyim kıpırdak oynak biraz sancılı son evresinde yetkinliğin
kah suskun kah heyecanlı beklemekteyim
parmaklarımın hafif bir hareketiyle sallanıyorum rüzgar çıktı tüm yapraklarımı savurdu baştan sona zoetrop gibi geçti anılarımızın filmi gözümün önünden
gerçekten kısa ve özdü yaşananlar ama yeterliydi sevgimizi yaşamak için
beni yeterince tanıyamamışsın ben seni öyle sevdim ki
sadece gözlerine bakmam bile yeterdi sesini duymam ve gülümsemen de
hala geçmişin izleri var anılarımda onu son gördüğümde bir bardaydım
ve yine içkimi yarım bırakmıştım aklımca yarım bırakılan tamamlanır sanmıştım
meğer son görüşümmüş bazen aynı şeyleri yeniden yaşıyorum
de ja vu derler ya seninle buluşmamda da aynı şey
yarım kalan içkiler masada
ayrıldığımız yerde sevişiyorum özleminle başkasından duyarsan dedikodudur aldırma

Düşlüyorum Düşlerinde Bir Düş Olabilmeyi...

Her gülüşünde içimdeki çocuk topaç çeviriyor arka bahçelerde
misket oynuyor ağaçlara tırmanıyor
güneşle başladığım satırlara yağmurun ıslak taneleri tanıklık etti sanki beni uğurluyorlardı belki de her yağmur tanesinde senin ellerin vardı
birbirinden uzak dört duvar arasına saklı yüreklerimizi aynı gökyüzünün altında buluşturarak nice hasret kelimelerini demledik cümlelerin isli çaydanlıklarında
düşler var içimde sana dair yaşınılası ama bir o kadar da imkansız düşler.
her adım bir öncekinden daha yarım sanırım ben yapamadıklarımdan korkuyorum
sonunda gelirsin diye bir dünya kurdum sana düşlerde belki bir gün uğrarsın diye
düşlerimde yaşayayım dedim ama anlıyorum ki artık düşlerimiz bile
ayrı düşmüş ben sereserpe öğlen olmuşum sen ise gece göklerde bulutları aşındırırken sen su kaynaklarında eritmişsin siluetini
anlıyorum ki artık çekilmez oldu artık gün sen dün ben oldum
seni görünce dokunmak istedim cesaretsizliğim engeldi
ve ellerimden emin değildim
parmaklarım dokunmanın sahiplik olmadığını hiç öğrenemedi

Yalan...

yalnız kalmış bir hayatın demlenmemiş gündüzlerinden birinde
masa başında kalemle kağıda vuslatı tattırıyor olmak
zevk vermiyorsa bana düşlerimde yorgunluk
hayallerimde durgunluk ve aklımda üşümüşlük olmadığını kimse iddia edemez
ama bu konuda iddiası olana da
hayat hakkı tanımayacağımı bildiklerinden
herkes yorumdan uzak yaşamak mecburiyetinde düşüncenin üretmekle alakasının olup olmadığını tartışmak
tavukla yumurtanın çıkış noktalarını tartışmak kadar saçma ise
namıma düşen düşünme ve üretme payını
kısırlıkla neticelendirmiş olmam istemlerim dışında kalıyor
ikilemlerin içinde sürünen isteklerin yanılsamasında oynanan oyun çaresiz bir zıvanadan çıkmayı getirdi beraberinde
el mahkûm ilticaya zorlanmış bir nemfoman düşünceler arzuyla izlerine karışır hayatın
nikotin kokulu gecelerin ıslak bedenleri
enayi bir kabul ediş hiç gelmeyenleri somurtkan renklerin en somurtanı yerleşmiş içine ıskalanan her hedef tahtasında bir düş kırığı paramparça çemberin
içinden hiç çıkamadığın bir kodes
ayağına vurulan prangalarda içine vuran pas yok olmanın var olmakla kesiştiği bir nokta
ıhlamur ağacı altında verilen küçük bir söz mavi tutacak ellerinden
...yalan...koskoca

Neredeyim(?)

bir mum alevi yakar gecemizi fırtına misali pembe gülüşler beklerken
bir kar vakti göğsümde kırmızı rengini kanımdan çalıyor
tırnaklarımı kanatıyor güller
hastahane koridorlarında tespih yapıp antideprasanlardan çekmek yıldızlara karşı
acıyı kinim ne sana-ne havvaya ne pandoraya
sevgisizliğe oysa ne güzel dururdu hançer
göğsümde bir gül misali silsile duygularımla eylemdeyim kandaş olur yüreğimdeki arpacık görmediğim gözlerinde sidik yarışında bedenim evren-le ve sen (x) bilgelik ve vahşilik bütünleşsin taze bedeninde başkalarının adresi neyine ulaş yılmadan
beni değil fikrimi öp binlerce duaya bedel dudaklarının tuzlu kıvamı
kulak çınlaması gibi uğursuz nefesin doyumsuz
sana vaat ettiğim kozmik sitem öylesine bir sitem değil bu
-yoköyleysedüşünmüyor- bir sevmekle sidik kokan nefret arası bir şeyler işte
yada iyisi mi kitaptan sus ve öl
gökkuşağının altından geçersem kabul olurmuş bütün dileklerim gökkuşağının altından geçersem benim olur mu gökkuşağı (?)

Kimse Dokunmasın Bana

sokağa fırladığın küvetinde bıraktığın sol bacağından başka enflasyonun da kalmadı artık sineğimsin şimdi bomboş bir odada talihsiz tırnaklarını
sökmektedir telafisi mümkün olmayan zinde acı dikkatsizce buruşturulup bir kenara atıldıktan sonra hali hatrı bir daha hiç sorulmamış bir tuvalet kağıdı
gibi not aldığın son titreme cümlesi lavımdaki sümük
buketiyle de mutluyum artık sana faili mechul ölümler dilerim
sokakların hoyratca sakladığı akladığı tutsak tutup kalebent kıldığı
metrekarelerce platforma sancıyla sığdırdığı sarkastik sır erica
soylu soysuz fıtratında fahişe bir fırtına seni sarkaç saldılar
azgın bakirelikle rahibe bir fahişelik sathına ah nasılda sıkıştın açılıp da kapanmayan pasaklı bir parantezin bakir bacaklarında
plütokraside maskara fakirlikler uzayda dilek tutma sırasında umut ihbar taşıdı
bin soru tek cevap için bin sevgi emekçi yüreğin derdi
acılar bitişikteki ben için sokakta görsem selam yok ona o ben sen de emperyalist sinmez içime gülün rengi kararsız akşam üzerilerine red idi hep cevapları
artık ne halta yarar ki kırmızı maviye açtım kendimi altınkumlar üzerinde
bu çıplaklıkta da yazı yazmak imge cevaplaması andan anlam çıkarma bir de ilham perilerimin kıskançlığı ama buldum sırrını deniz değil
çıplaklık rahatlatıyor insanı

Hatamıydı (?)

Beni hala ilk gelişimin heyecanıyla karşılarmısın o sarmaşıklı pencerende karlı- buzlu kış gecelerınde morarmış
dudaklarımı ısıtırmısın kiraz kırmızısı dudaklarında
zamanın geçişi ne kadar önemsiz anın içinde.
bir anlık sessizlik kaplarken her anı ne kadar önemsiz tüm yaşamın gürültüsü sanki herşey o kadar berrak ki
karmaşanın içinde yalın kalmak hiç de zor değil yumuşak tüyleriyle ayağına sırnaşan kedi çay kaşığının üzerindeki akbil küllükte sönen sigara sıcak bir bardak çay masanın üzerinde soğumaya durmuş
camdan yaz rüzgarı ve derinden ılık bir şarkı
bir kucak doluşu bir dudak dolusu aşk bırakın kendi dünyamızı yaşayalım sizin yapay dertlerinize ortak olmadan
insanlığımızı keşfedelim bir dudak dolusu
vakitlerden akşam üstü yanım dört aşılmaz duvar içimde bir barut çizgisi ve meridyende saat yirmi bekliyorum gelmiyor
kırıyorum yönümü yalnızlığa gece başlıyor dudağımda eşkiya artığı gülüşüyle tüm gece biliyor kederimi bir dili olsa da anlatsa dudakta biriken söz çürüğünü kül kor ateşi gizliyor mermeri andırıyor yüzüm bir sigara yakıp diğerini söndürüyorum giderek çoğalıyor kül zehir sızdırıyor içime pişmanlıklar sözcükler kusuyorsun karanlığa
sözcükler esrik çığlık atmak istiyorsun-umutsuz bir yardım çığlığı kötümser rüyalar iç çekiştiriyor uykularımda bir şey söylemiyorum siz istediğiniz kadar çoğalın ben yorgun kayıkçıların ufuk çizgilerinden geliyorum
uzağım o kadar hem de çok uzak çizgiler kadar sadığım arkamda kalan izlere hem eğriliğim benim yolum hem doğruluğum kimin kağıtlarını buruşturmuşum kelimeler kadar oynak heceler kadar kıvrak üstüne üstlük bir çelimsiz bebeğim harf kadar dilinizde
ilerliyorum yolumda bata çıka bir sağa bir sola bakıyorum umutla sağımdan bir ses yükseliyor oraya yöneliyorum solumdan bir ses oraya
sanki bir bataklık dolaştığım yer çırpındıkça batıyorum yetmiyor beni çekip çıkarmaya bana uzanan eller
ya gerçekten güçlü değiller ya da ben mi çok ağırım acaba
nerede hata yaptım dün mü önceki gün mü?

Kimse Bilmez

İçime yansıyan bir boşluk kuytusuna kendimi çekmek isteği
bir dilde asılı kalmış imgenin çığlığında
koyu yağmurlar pencere pervazlarında sohbet ettiği vakit
kahraman oldu mısralar
çıplak bir odanın karanlığında
gözlerimde sensizliğin kokusu
aşkımın son kırıntılarını böldüm martılara
bulabileceğin tek kayalıklarıda akbabalar tünemiş
kayalar yontulmuş insan eliyle tuzak
bu kurak coğrafyada suyu çekilmiş kaktüs çiçeği gibi
tüylerim diken ve daha demincek
bakire bir esintinin koynuna girmişken
düşüverdi birden süzülerek
şimdi yutkunacak tükürük lazım bana
gözde ağlayacak yaş bulunmazken
resmin duvarda hareketsiz izliyor yaptıklarımı
beynin yanılmasıyla gördüğü bir hayal gibi
belirsizliklerin ve bensizliklerin
bir harmanı bir afrodizyak gibi beynimi uyuşturan
komutların yetersiz kaldığı özlemin şarap kıvamında
yürürken dolu dizgin umutlarıma
hatırımda kalan hüzün kırıntıları var
maziye dönüp baktığımda yanaklarıma hala göz yaşım akar

Gecemden artan sevişme kırıkları

İklimsel debelenmelerle

Kulaklarını kızartırcasına

Utangaç bir gecenin bacak arasında

Günaha yayıldık

Bedenin bedenime terim terine

Çılgın sevişme saatleri bunlar

Bu dili tutulmuş şimdilerim

Silmek ister gibi günahları

Bir kaosa saplıyorum ruhumu

Tutunamamış umutlar düşüyor geceye

Birbirimize geç kalmışız masalında buluyoruz kendimizi

Ruhum seyirlik orgazmlar sundu durup dururken....

İki el bir dil zevkinde...

Bedenim çürüyor sevişmelerde

Sessiz bir yağmur gibi çiselerken karanlık
Sizler kadehlerinizi kırarcasına
Fahişelerinizin koynunda tokuştururken
Artık parmaklarım birer ölüm makinesidir
Bir fahişenin edepsiz bedeninde
Sen de alıp gidince başını
Sevişken zeminlere kaydım
Soğuk bir savaş başlatıyorum
Dünyaya tek başıma
Şişe diplerini arıyorum
Bir sevişmenin sahte vebali gidişlerinde
Kayboldu ara sokaklar da son naralarım
Her gece yeni bir sonbahardı

Kırık aynalara
Loş lambalara
Kanma demiştim...

umumi tuvaletlerin kapı arkasına yazıyorum seni

Uyuşturucu dolu kanımla bakıyorum
Çaresiz seyredeceğim bana veda bakışını
Gecenin ilerlemiş saati
Çarpık düşüncelerimi
Rahibe cümlelerle empozeleyişim
İzmarit kokulu bir sakal telinde
Fahişe kırmızısı bir ruj lekesi
Sudaki görüntülerin sesi beynimim içinde
Acının her türlüsüne alıştım

-sensizliğin krizine alışamadım-

Sanal uyuşturucuyla yalnızlıklardan sıyrılan
Ağlama isterikleri arasına sıkışık yüreğim
İçtiğim cigaranın tadı yok
Dudaklarının tadı karışmadığında
İhtiraslarımın ağında boğuldum
Boğuldum hayatın dalgalarına çarparken
Oysa ki nasıl kandırmışlardı çocukluğumu

Dudaklarındaki kırmızı renkli rujundan
Karanlık siyah rujuna terfi ettim
Gölgemmi ruhsuz yoksa sahibi
Göbek kordonundan kopmaya hazır
Sabırsız bebek güzelliğinde
Jelatine sarılmış tozum elimde

Bir kısmını seninle
Bir kısmını hayalinle geçirmek

Ne kadar derin kazsamda yalnızlığımı
Sahile vurmuş bir şişe amonyak gibi
Nefesinin kulağımda yansımasını bekliyorum

Biraz uyku biraz gözyaşı
Geçiçi uyuşturucu etkisi
Esrar tadı kadar
Uyuşturucuya morfine eroin'e
Kısaca herşeye alıştım

-sensizliğin krizine alışamadım-

Gece kişisel komplolar üretirken
Hüznüm yalnızlığımın kara bulutlarında gizlidir
İki bacak arasındaki orospuluktan başka
Beni ben yapan senmişsin
Anladığımda dünya kayboldu içimde
Bende senin içinde kayboldum
Şimdilerde yalnızlığınla oynayan bir çocuk gibiyim

platonik düş'ler...

-yasak sevişmelerin
ceninleri döllenirken-

dilimde ki sürçü lisan kısaltıp
cümleleri nokta koyamadığım 'sen'

geziniyorum vücudunda
her gecenin sabahında
cinnet sofrasından yarınlara geçerken
dokunmak istiyorum sana

vücutlarımız konuşsun
tenim tenini yaksın -aşk gibi-

son gecemizde sert bir sonbahar akşamı
aşkların tozunu almak için
bir martının kanadında
inciye dönüşür esaret

aşk sözcüğünü tutuklamış
tek kişilik bir yatakta
ikili sevişmeler oynuyorum...

-bir sevişmemişlikten
diğer sevişmemişliğe-

benimkisi hakikat değil
platonik düş'lerden ibaretdi...

okeye dönüyordu içimdeki yaralı....

parasını peşin ödediğim hafif meşrep dilli
ağzı süt kokan körpe karanlık
gevşemiş yataklarda
sevişir şeytanlar bacak aralarında
alacakaranlığı giyinmiş ana kenttimin
hani adet döneminde genç bir kız gibi
gelecek arasında sıkışmış ceninler coğrafyası!

-zamanın koynun da arsız bir sürtüktür
çıplak vücutların sergisi-

zekatı verilmemiş bir ihtilal gibi
cinsiyetsiz bir ibadet gibi istiyorsun
benden günlerin diyetini
kaldırım sürtükleri gibi merhametim

loş ışıklar altında
düş satar bir çingene kadın
hani akıllar hep boş şeylerle uğraşır ya
bir okyanus misali uçsuz bucaksız geziniyorum
düşlerim'de

basbayağı gece üşüşmüş beynime
bir ambulans çığlığı yırtar geceyi
sokak sokak mahalle mahalle geziyorum
etini satanlardan sıyırıp cüzdanımı
zamana kahredip bir tokat çakıyorum
kasıkları özelleştirilmemişti
henüz ak güvercinlerin

her günün tekrarı sürtük zaman
senin yüzünde çizgiler derinleşirken
meze yapılmış duygular
silikonlu memeler
apış aralarında saklanan yalanlar

saniyenin tecavüzünü bırak
sus bir dakika dinle be kadın
içimde patlayası osuruğumla
bakıyorum en romantik anına
siktir git artık içimden

-okeye dönüyordu içimdeki yaralı-

bir ressamın tuvalinden...

hayal edip evin yolunu tuttuğum her gece
kırmızı iç çamaşırlarla
bilinen o hayali yerler
rakı sofrasında yer aldı
-kadehte rujun kaldı-
kalemimin altında kıvranan
tüm bekleyişlerin gölgesini yırtarak
kart orospular pazarlıyorum
yorgun bir orospunun çıplak göğsünde
sen kısa metrajlı flimlerde
gişe rekorlarını kırarken
zılgıt çeken bir çocuğun
içli sesi vaftiz ederken
gecenin en yalnız saatinde
dilimin ucunda yankılanır
ardı arkası kesilmeyen sevişmelerimiz
-jelatine izole edilmiş
yarım çıplak öpüşler-